31 Temmuz 2008 Perşembe

Duman Ninni'si

Sigaramın son fırtında, adını haykırıyorum duvarlara..
Acı acı çığlıklar yükseliyor ciğerimin taa derininden.
Sevgiye muhtaç bir çift göz,
Verilmiş fakat tutulmamış birkaç lanet söz.
Karanlık artık buralar,
Çıkışlar olmuş labirent
Saçları yolunasıca bir hasret.
Pembe panjurlu bir ev kadarmış hayallerimiz.
Bir taraftan damı akan,
Bir taraftan kan ağlayan.
Masmavi bir yer, yemyeşil bir gök
Dünyam sıkışmış daracık kalbine
Saçlarımı alev almış, kor gibi yanmış bedenim.
Trenin son vagonunda oturmuş,
Köprüden aşağıya düşeceğimiz an gibi bakıyorum hayata..
Bir varım, bir yokum.
Bir sensin, bir yokluğun.
Kamçılar yemişim aşkı her tattığımda,
Hücrem güllerle donatılmış, idam anımda.
Kan damlamış gözlerimden şarap bardağına,
Puck kadar sinsi, Hamlet kadar asi,
Sende vücut bulmuş ya biri ya ötekisi.
Sigaramın son fırtında, kararmış gözlerim.
Penceremin kenarından kar sızmış yüreğime
Yüreğimi soğutan kar, kaplanmış şimdi ipeksi tenine.
Bembeyazsın artık gözümde,
Melekleri ağlatıyorum gece gündüz seninle.
Şimdi, ya sigaram ol yan benimle,
Ya da bir kibrit ol yak beni kendi sefaletimle.

life is a cabaret!

Çoooooooooooook sevdiiiim, sevdim seniiii.
Çooooooook üzdüüüün çoooook üzdüüüünn beniii.

Kulağımda cem adrian. Nida’dayım.Uyudu kendileri.Ben de takılmaktayım böyle. Fazla takılma şansım yok zira son bir sigaram kaldı. “Bu dünya çoook edepsiz. Adımı bile koymuşlar benden habersiz!” diyor Cem. Hoşuma gidiyor. Yazmaya devam ediyorum. Beykent’teydim bugün. Kaydımı yaptırdım sınav için. Pazartesi büyük gün. Bir tarafım çok ciddiye alsa da diğer tarafımın pek umurunda değil sınav. Ki daha parçalarımı bitirmedim. Ben diğer tarafımı dinleyip hafta sonu kasmayı planlıyorum.
Bunları yazarken şarkı değişiyor. Nazan Öncel- gidelim buradan. Dayanıyorum, dinliyorum.
Hadi diyorum gidelim buradan. Yarın öyle bir yere gideceğim ki, kendim bile ihtimal vermiyordum gideceğime. Ama gideceğim. Heyecanlıyım biraz. Ufaktan da korkuyorum aslında. İago’yu dinliyorum. Gidelim.
Şarkı bitiyor… Gözlerim doluyor biraz. Ama birazdan sezen ağlamak güzeldir diyor. Sezen’i dinliyorum…
Ama nazan’a inanıyorum. Gidelim buralardan. En azından yarın gidelim… Toplayalım biraz kafayı…
Gidip diyeceğim ki; life is a cabaret!

30 Temmuz 2008 Çarşamba

Anlıyorum

Anlıyorum dedim O'na. Anlıyorum O'nu. Çok fazla. Bu yüzden kırılmıyorum veya kızmıyorum hiç. Öyle bir lüksüm yok bu defa. Hani demiştim ya "bu sefer başka" diye. Bu sefer başka. İlk defa anlıyorum, hem de çok iyi. Kafamda beliren harelerin sorumluluğunu sırtlanıp bu kadar kolay gidebiliyorum böylece. Hepsinin yükünü taşıyorum kendi kendime. O'na da dedim; bu benim meselem diye. Ufacık bir kısmını dahi vermiyorum O'na. O'nun bir yük daha taşıyacak gücü yok şimdi. Çünkü anlıyorum O'nu. Bu kadar kolay gidebiliyorum bu kez. Gözüm hiç arkada kalmadan. Kızmadan, kırılmadan.
Kafamı toplayıp önce kendimi inandırıyorum herşeye. Tek bir şey düşünüyorum... düşünüyorum. İşin içinden çıkarım bir gün. Kendi hesabıma. O'nun adına anlayabileceğim veya merak ettiğim birşey yok çünkü. Tanıyorum artık O'nu. Bir sorum yok.
Avucumu kapıyorum sımsıkı. Kaçıp gitmesin diye. Çünkü avucumdadır ve kahramanımdır. Hep öyle kalacaktır. Umarım ben de anlatmışımdır derdimi. Konuşmayacağım çünkü bundan sonra... Bu konu kapandı dedim. Önce kendime. Bu kadar kolay -veya zor- olmasının sebebidir O'nu anlamam. Özür yok. Eğer bir özür gerekiyorsa bu meseleye nokta babında, hayat O'ndan özür dilesin... Benden de...

29 Temmuz 2008 Salı

Dün Gece Bir Rüya Gördüm



Rüyaydı. İnandım. Öyle olması gerekiyordu. Yoksa bakamam artık aynaya. Dans edemem.
Rüyaydı.
Gün ortasında hiç bu kadar karanlık, yaz ortasında hiç bu kadar soğuk değildi İstanbul.
Rüyaydı. İnanmazsam giderim.
Hiç bir yabancı bu kadar korkutmadı beni.
Tiksinmedim kendimden hiç bu kadar.
Dokunmadı dedim.
Rüyaydı. İnanmasam kaçmazdım.
Ağladım, kaçtım. Kaçarken ağladım.
Ama rüyaydı. Buna eminim. Yoksa bakamam bir daha aynaya.
Diyemem; benim bedenimle buyum, ruhumla da.
Kaçtım.
İnanmasam kaçmazdım... Rüyaydı.
Ağladım.
Ağladım.
Ağladım.
Ama rüyaydı...

28 Temmuz 2008 Pazartesi

dans edelim



Az düşünüp, az durup çok gezinmek. Kulağıma hoş geliyor. Denemekten zarar gelmez.

Çok sıkıldım çünkü böyle.

Biraz dans edelim.

Küfür edelim.
Kirlenelim biraz
Konuşmayalım, susalım.

Ama durmayalım.

Şansımı kullandım sonuna kadar...

Daha az düşünüp, daha çok uyumak güzel. Bunun adı gecelik. Denemekten zarar gelmez.

27 Temmuz 2008 Pazar

dilimde nazan öncel şarkıları



"Sana hiç kırılmamış hayaller getirmiştim, ellerimle çizdiğim bir resimle gelmiştim..."

Yokum biraz... Gelirim bir ara.

Hoş kalın.


"ilk yangını hatırlıyor musun miska? sen bir türlü alışamadın bu is kokusuna."

23 Temmuz 2008 Çarşamba

sana bir resim çizemem

Tertemiz yaşamak değil niyetim. Hem tertemiz yaşamak nedir ki? Duvarları beyaza boyamak mı? Tertemiz olmak istemedim hiç. Lekesizse ellerim, etkisiz eleman oluşumdandır. Temizliğimden değil. Kimsenin canını acıtmak istemedim mesela. Kimsenin uykusuzluğu olmadım. Kimseyi ağlatmadım. Bunu isteyerek yapmadım. İstemediğim için de yapmadım. Bu böyle. Ben böyleyim. Etkisizim yani. Kimseyi etkilemeye çalışmadım çünkü. Düşünmedim hiç birini veya birilerini etkilemeyi. Etkim altında bırakmayı. Aşık edemedim kimseyi kendime. Bunu yolunu da düşünmedim hiç. Kirlenmedim daha önce. Kirlenecek kadar akıllı olamadım çünkü. Benim olsun istedim. Bana söylendiğine inandım bazen. Öyle olmadığını anlamam için fazla zaman gerekmedi çoğu zaman.
Tertemiz değilim ki ben. Lekeli aşklarım var çok fazla. Rengarenk boyadığım tablolarım var. Bir tek beyazdan yoksun bıraktım onları. Kullanmadım hiç. Ama herkes bembeyaz gördü durdu. Belki de o yüzden bir anlam yükleyemedi. Belki o yüzden etkilenmedi bu resimden. Hokka gibi bir burnum yok benim. Güzel ayaklarım, karizmatik bakışlarım, selvi gibi boyum da yok. Çizdiğim resimlerde ben bedenimle buyum dedim hep. Ruhumla da. Anlayamadı kimse. Belki ben anlatamadım. Anlatmanın yolunu bilemedim belki. Uzak durdum hep. İçimde bitinceye kadar bekledim. Hiç ayrılmadı aşık olduğum benden. Çünkü aşık olduğum hiç benim olmadı. Bu yüzden kutsal aşklar yaşadım. Bu sebeptendir ki şarkılar söyledim yol boyu. Ama hiç temiz kalmadım ben. Temiz kalmanın yollarını düşünmedim. Kimsenin canını acıtmadım veya kimsenin uykusuzluğu olmadım.
Kirli bu şehir. Bu yollar, evler, insanlar kirli. Temizliğin değeri yok hiç gözümde. Can acıtmaz çünkü temizlik. Kirdir akılda kalan. Lekesiz etkisizdir. Bu yüzden hiç temiz kalmak istemedim. Kirlenemedim de. Kirlenmeye yetmedi aklım. Ağlatamadım kimseyi. O kadar çalıştıramadım kafamı. Temizlikle iyilik arasında gezinirken, salaklıkla saflık arasında durakladım hep. Bir bardak su içtim. Beyaz değil benim resmim. Anlatamadım. Bir yolunu bulamadım. Ağlatmadım kimseyi.
Çünkü diyebiliyordum çoğu zaman; ben bedenimle buyum, ruhumla da.

22 Temmuz 2008 Salı

On Ayak


21 Temmuz 2008 Pazartesi

Gerçekten Öğrendiysem Eğer? demişim.

05.04.08

Onlar gibi değiliz dedi. Yapamıyoruz, daha doğurusu başaramıyoruz. Bu yüzdendir ki ömrümüz boyunca mutsuz olacağız. Bu iyi birşey mi bilmiyorum dedim. Kötü demeyelim, sağlıksız diyelim dedi. Doğru söylüyordu. Doğru söylüyordum. Galiba anladık dedim içimden. Gerçekten öğrendim bu sefer. Evet bu böyleydi, olmak zorundaydı. Rotasız yaşamak, sınırsız koşmakmış bizim resmimiz. Beyazdan yoksun bir tabloymuş hayatımız. Öğrendim. "Biz en çok siyahi sevmiştik" bir de. Onlar gibi değiliz, biz başkayız. Biraz hastayız belki, zoruz, zorunluyuz. Ama böyleyiz. Bunun adı kabullenmek değil, öğrenmek. Öğrendik. Neden bu kadar yıprandığımı öğrendim dedim. Başka hayatlara süzülmeyi, başka bedenlere sokulmayı, ruhlara sızmayı biliyoruz. Tanrısal belki. Ya da Tanrı'nın dahi haberi yok.
Öyleyiz dedik. Öyleyim dedim...
Yaratımın göz yaşları bunlar, benim değil. Asla ağlamamışım meğer. Başka bedenler öğrenmiş bunu en fazla. Ne kadar öteye itsem de öyleymiş. Mutluluğun peşinde koşmamayı öğrendim. Mutluluğa inanmamayı. Duyguyu yok etmeyi, ama bir o kadar içinde boğulmayı...
Parçalara bölünmek zorundayımışım. Onlar ne kadar yemeğe, uykuya muhtaçsa, parçalanmaya muhtaçmışım. Ben parçalanmadan, un ufak olmadan parçaları toplayamazmışım...Mutsuzum ben, bunun adı kabullenmek değil. Öğrenmek.
Onlara bir sınır çekmeye çalışmışım. Ama asla kırmızı çizgiyi görmemişim. Yitirmişim hepsini. Görüyorum şimdi, anlıyorum. Böyle olmalıydı. Oldu.
Peki gerçekten öğrendiysem eğer?
Varsan varım.
Yoksan varım.
Varsan yarımım.
Yoksan Tamım.
Onlar ve biz varmışız. Biz olamayız asla. Ve de onlara karışamayız. Mutsuz olmak zorundayım. Bölünmeye, karışmaya, yükselmeye, kaçmaya, terk etmeye, vazgeçmeye. Zorundayım.
Ne kadar az, o kadar fazla.
Ne kadar kayıp, o kadar burda.

22.07.08

öğrenmişim.

Durarak

Hızlı yürürüm ben. Yetişmek gibi bir derdim olsun olmasın, hızlı yürürüm. Adımlarımı kontrol edemiyorum çoğu zaman. Kaçar gibi yürürüm ben...
Artık buna engel olamasam da yürürken havaya bakmaya veya aniden bir kaç saniye bekleyip tekrar yürümeye devam etmeye engel olmalıyım. Birden fazla işi yapamıyorum ben. O kadar yetenekli değilim. Yürürken düşünemiyorum mesela. İkisinden birini seçmem gerekiyor..
Aslında bu yüzden duruyorum şimdi. "durağan" ım yani. Birden fazla işi bir anda yapamıyorum ben. O kadar yetenekli değilim. Aşık olduğum zaman yürüyemiyorum mesela. Ayaklarım yirmi santim yukarda geziyor. Hava boşluğuna düşünce de asılı kalıyorum işte bir kaç saniye.
Şimdi en iyisi durmak yani.. Beynim bütün işlevini görürken, yanına bir iş daha sıkıştıramam. Elime yüzüme bulaştırıyorum.
Kule dibinde durdum bugün.
Vapurda durdum.
Kabataş'ta durdum.
Ayazağa'da durdum.
Metroda durdum.
Evde duruyorum şimdi.
Bir süre böyle durmam iyi olacaktır eminim. Birşeyler yapacağım. Bir kaç adım atacağım ama zamanı gelince. Ya da tekrar zamanı unutup yoluma devam edince. Hızlı adımlarla. Kaçar gibi...

p.s.: ayaklarım paramparça, bu sefer bir ilk yapıp koltuk altımı da yaralamayı başardım. sol kolumda garip bir ağrı var. yemek yemiyorum hiç. ayaklarım fena halde yanarken, yaralarımla uğraşırken, düşünüyorum bir yandan. durarak ama.

20 Temmuz 2008 Pazar

Duruyorum


Hala
Tek
Gözüm
Var

19 Temmuz 2008 Cumartesi

Civan'ın Neon'u

... Bu sabah metroda karşılaştık sizinle. Tam cesaretimi toplayıp yanınıza gelecektim, kaybolsunuz. Hatırladınız değil mi beni? Siz benim kahramanımsınız.
(karanlıkla birlikte Beethove'ın 9. senfonisi'nin girişi)

Son Zamanlarda.

Evdeyim. Duruyorum. Pazartesi itibariyle Beykent yollarını aşındıracağım.
Dilara geldi. Öss'yi yemiş, mutlu oldum çok fazla.
Ayşe'nin üzerimde bıraktığı enteresan etki sayesinde bloga sardım. Korkuyorum.
Sınav yaklaştı. Artık bir komedim var. Gecelerin şen gezginiyim yine 1,5 yıl aradan sonra. Hayırlısı artık.
Erken kalkıyorum, bu iyi birşey.
Güzel insanlar tanıdım, bu da iyi birşey.
Uluç gitti. Hayatım anlamsızlaştı biraz. (aşkım geri dön ya (: )
Kitap okumuyorum, televizyon izlemiyorum, müzik dinlemiyorum.
Nazan ve Pamela hariç. Zaten onlar da müzikten sayılmaz.
Şans diliyorum.
Böyle işte, değişen birşey yok.

Monolog Notları

Aynı yaştayız onunla, boyumuz posumuz aynı,
Tepeden tırnağa "ben" im bu acı..
Mektuplar - Abelar ve Heloise

Yalnız olduğumu söyleyerek beni korkutacağınızı sanmayın. Fransa da yalnız. Tanrı da yalnız.
Jan Dark - Bernard Shaw

{ daha var ama üşendim, yazacağım bir ara. }

Bu Sefer Başka

İçimde bir hoşnutluk var. Uyuyamıyorum bir türlü. Direniyorum yine var gücümle. Aşık oldum ben. Ama bu sefer başka. Pek başka sayılmaz ama başka. İlk defa seviyorum galiba, aşık olmaktan biraz başkaymış. Daha özelmiş, daha kırılganmış, daha anlayışlıymış. İlk defa huzurlu hissediyorum kendimi. Onu çok sevdim. Ama o kadar hakediyor ki bu sevgiyi, hatta daha fazlasını. Daha çok cız ediyor içim böyle. Bir sebep bulamıyorum çünkü kendimi rahatlatmak için. Kızamıyorum hiç o'na, küfür etmiyorum. İçim öyle rahat ki...
En çok o'nu sevdim ben. Kaç kez daha aşık olurum bilmiyorum ama en çok o'nu sevdim. O kadar hakediyor ki bunu. Kırılganlığını sevdim ben o'nun, kırıcılığını. Hayatın içinde dans edişini, ölüme bu kadar yakın oluşunu. Çekip gidecek cesaretini. En çok dertlerini sevdim ama. Aşklarını. Savaşlarını, zaferlerini, bertaraf oluşunu. En çok o'nu sevdim. O kadar hakediyor ki.. Hiç kızmadım o'na, hep inandım. Herkesten fazla. Kendi iç hesaplaşmam o, farkında olmasa da. Ayakta duruşum, gücüm,en büyük zayıflığım. Uykusuzluğum şimdi o. Ama o kadar huzurlu ki içim. İlk defa hakedene emanet ettim ruhumu. Herkesten fazla hakedene. O'nu görmek o kadar korkutuyor ki beni. Öylesine huzur doluyorum ki. Çekip gitmesi parlatıyor gözlerimi, kıskanıyorum çok. En büyük kahramanım o benim... En büyük yenilgim. O kadar sevmişim ki o'nu farkında olmadan.. Bu kez bir başka işte. Huzur dolu içim.. Kimse bilmesin bu kez.. Ben savaşı kazandım, hep avcumda taşırım bundan sonra kahramanımı. Yaşarken, ölürken gün gelir o kadar cesur olup çekip giderken açarım avcumu. Gülümserim öyle..