19 Ekim 2008 Pazar

Eylül'de Kalan

Fotoğraf: Uzaklara bakan bir çocuk. Yağmurlu bir Temmuz günü.

26.07.08

Uzun uzun baktı çocuk giderken. Bana değil ama geride kalan herşeye. Eğer bir yolunuz varsa çıkılacak, bakarsınız geride kalan herşeye. En büyükten en küçüğe, hafızada yer etmiş her kareye bakılır tek tek. Uzun uzun baktı çocuk giderken. Bana değil ama ben onun gerisinde kalan herhangi birşey değildim. Geride yoktum hiç.
Geriye bakıldığında orda bırakılanlar görülür tek tek. Başkalarının silüetleri, hatıralar, anlar ve dostlar. Hepsine tek tek. Ama en çok kendine baktı çocuk. Geride bıraktığı kendine. Delik deşik bedenine, ruhların en lekelisine. Bir iz bıraktı bu şehire. En kırmızısından.
Ve böyle gitti kahramanım. Çıkacağı bir yolu vardı ve çıktı. Geriye baktı çıkmadan önce. Hemen yolun başında. Orda ben yoktum. Hiç olmamıştım ve hiç olamayacaktım. Böyle gitti. Geriye dönüp baktığında beni görmese de bıraktı gerisinde. Yolun hemen başında bir yerde durmuştum öylece.. Ve gitti. Ben kaldım geride. Tanıdığım kahramanımla giden kahramanım hiç benzemiyordu birbirine. Değişen zaman mıydı kahramanım mıydı yoksa değişen birşey yok muydu. Acaba kandırmış mıydı beni kahramanım. Ufak bir çocuğun el izinden birşey olmaz hemen silinir ve geçer diye mi durmuştu karşımda. Önce hiç his olmayan yerlerine, sonra ellerine dokunmuştum. O da benim. Öylesine çocukçaydı, öylesine masum. Ufak bir çocuk muydum gözünde. Diğerlerinden farkılı, diğerleri olmaya aday her an. Diğerlerinin arasından ben çıkmıştım karşısına, veya o benim karşıma. Her ne olursa olsun ömür haritamız öyle çizilmişti. Birgün bir yerde karşılaşmak üzere. Karşılaştık. Birgün rastlaştık bir yerde. Kötü kokan bir yerde. Kaldırımları çamurlu bir sokakta. Ordaki çocuklar hep kirliydi. Onlardan biriydim ben de. Ordaki çocuklardan biri. Kirlenmem de an meselesiydi dolayısıyla. Oysa kirlenmek dediğin oturmak mıdır çamurlu kaldırımlara. Değildir. Gördüm bunu defalarca kahramanımdan. Her zerresi bembeyaz her zerresi tertemiz bir çocuktu kahramanım. Öyle bir çocuktu. Küçücük elleri, ufacık bir boyu yoktu. Şaşkın bakışları da yoktu. İyi biliyordu bu sokağı. Her kaldırımında oturmuştu bir kere. Ama pis diyordu bu sokak. Bu sokağın çocukları pis diyordu. Sen öyle değilsin, bu sokakta değilsin diyordu. Birşeyler diyordu kahramanım.. Acaba beni kandırmış mıydı. Tecrübesiz bir çocuk olarak ben mi kanmıştım o kandırmasa da herşeye. Her sözü ben mi söylemiştim. Bilmiyorum. Sormuyorum da artık. Cevaplar sorulardan daha fazla acıtacaksa canı sormanın lüzumu yokmuş. Korkarım bu sorunun cevaplarından. O yüzden sormuyorum. Tertemiz, güzelden güzel anıyorum kahramanımı.
Ve gitti kahramanım. Çıkması gereken bir yol vardı ve çıktı. Geride bıraktığı herşeyle gitti. O herşeyden biri ben değildim. Ama gitmesiyle hiçbirşey olmaya mahkumdum. Ya bir süre ya da bir ömür boyu. Bunu şimdi kardeş edindiğim zamana bırakmaktan başka şans yok karşımda. Kahramanım gitti, olasılıklar içine düştüm. Olası bir hayat var gözümde. Bir hayat var gözümde. Öyle demiyordu kahramanım, hiç ağzından çıkmıyordu böyle sözler. Kahramanım tertemizdi. Hep temiz kaldı ve hep temiz kalacak aklımda.
Ama bu şehirde kalmayacak artık. Başıboş sokaklarda karşıma çıkması veya bir bahaneyle onu görmeye gitmem gibi bir şans bırakmadı bana. Hiç şans vermedi bana. Giderken kendinden koca bir yük, dudaklarımda tuzlu damlalar bıraktı. O gitti kalanlar bana kaldı. Kalanların hepsi benden kaldı.
İlk adımı attığında çocuk sonsuzluğa, ömür haritamdan bir kızıl çizgi geçti boydan boya. Geri dönüp baktığında göremeyeceği, asla geriye koymadığı bir çocuğun ömründe bir çizgi oldu kahraman.
Ve gitti kahramanım. Onu ne kadar sevdiğimi, ne kadar sevebileceğimi anlamadan. Beni hiç sevmek istemeden ve karartarak ruhunu. Ben onu seviyordum diye o da beni sevmeli değildi tabii. Sevginin zamanı değildi zaten. Ben de zamansız çıkmıştım karşısına. Hiç istemediği bir zamanda hiç bir zaman istemeyeceği bir adamdım karşısında. Beni hiç istemedi. Sevginin zamanı değildi şimdi. Hem sevgi yoktu ademin son oğlullarının nefes aldığı bu havada. Bu atmosferi terkedeli çok olmuştu. Böylesine bir havayı solurken sevemezdi kahraman. Hiç sevmedi beni, hiç sevebileceğini düşünmedi. Bir yolu vardı çıkılması gereken. Ve inanılacak bir sevgi yoktu gözünde. O sokağın çocukları sevemezdi, sevse de giderdi birgün. Kahraman böyle öğrenmişti. Haklıydı. Bu kadar acımasız olmamalıydı belki bana. Kahramanım ne istemişti benden? Ben mi olmalıydım o istemese de acısını çıkardığı hayattan. Bunları sormamaya söz vermiştim. Bu soruların cevabı acıtırdı canımı şimdiden daha fazla.
Ve kahramanım gitti. Geriye leş bedenli fahişeler, yitik aşklar, kaybolmaya yüz tutmuş bir hayat, bir de içinde bu şehrin geçtiği hayallerini bırakarak. Bir de hiç istemese de beni bırakarak.
Ve gitti kahramanım önce aklını sonra ruhunu en son da gözünü kararttı ve gitti. Son bir sigara yaktı, çekti çiğerlerine, burnundan saldı dumanı bu şehrin sokaklarına. Çektim içime, öyle sarhoşum şimdi.