13 Ağustos 2008 Çarşamba

trenler babamı da almaz

Sabahın köründe bir ton laf ederek bıraktın beni gara. Yeni uyanmıştın ve her zamankinden daha huysuzdun. Bense hiç uyumamıştım... Söylendin sıkça. Bense seni dinlemeyecek kadar uykusuzdum. Beni bırakıp gittin hemen. Aylar sonra ilk kez garda konuşmuş olduğumuzu farkettim. Trenime yirmi dakikadan fazla vardı. Bir sigara içmek için de bolca zaman. Korktum bir an trene binmekten. Trenler korkutuyor beni. Ama enteresan bir şekilde de seviyorum trenleri. Çok düşündüm ben trenlerde üç yıl boyunca. Dönüp baktığımda onbeş yaş sonrasını trenlerde görüyorum. Adapazarı-Haydarpaşa arasında. Ne çok düşündüm trenlerde. Ne çok ağladım. Ne çok konuştum kendi kendime. Hatıra defterim gibi trenler. Tam bitti derken zor günlerimden birinde yine uzun uzun düşünmek zorundayken biniyordum bu sabah trene. Uykusuzum ama uyumam. Ben trenlerde hiç uyumadım. Düşündüm. Tren hareket etmeye başladığı anda ben de düşünmeye başladım. Aklımın içinde ne varsa dökülmeye başladı raylara. Trenlerde hesaplaşmışım ben kendimle. Yine çok doğru bir zamanda -veya çok yanlış- trendeyim. Düşünüyorum uzun uzun...
Ancak böyle bir günde olabilirdi. Bu kadar "zor" bir günde. Herşey ters giderken. Sinirden ağlamak üzereyken. Ancak trene bindiğim bir günde olabilirdi. Annem aradı öğrenci işlerinde yemeğe çıkmış görevlileri beklerken. Babam fenalaşmış. Hastanedelermiş. Önemli bir durum yok sen işlerini hallet, hastanede buluşur dese de tutamadım kendimi. Ancak böyle bir günde olabilir. Bir yandan da korktum gitmeye... Babanızla aylardır konuşmamışsanız ve o hastahanedeyse gitmeniz kolay olmuyor-muş. Korktum gitmeye... Bas bas bağırdım içimden ölme baba diye. Gitmesinden korktum. Çünkü gidecekse ancak böyle bir günde giderdi. Herşey her zamankinden daha zorken. Ölme baba. Her zamankinden daha yalnızım şu sıralar. Gülme bana, konuşma, sevme beni. Ama şimdi gitme baba. Trene bindiğim başka bir gün git. O gün ben de gideyim..