4 Aralık 2010 Cumartesi

bugün

Bugünün insanı olmayı seçebilir miyim bilmiyorum. Bugünün insanı olmamayı seçebilir mi insan? Seçebilir elbet. Şehirlere yabancı olurken, dillere yabancı olurken, zamana da yabancı olabilir pekala. Ama ben bugünün insanıyım. Bu bir seçim mi bilmiyorum. Ya da seçimse ne zaman seçtiğim konusunda bir fikrim yok. İçimde hiçbir şeyin dolduramadığı, hiçbir şeyin yetemeyeceği bir boşluk var. Nerede ve ne zaman açıldığını bilmediğim bir boşluk. Bu yüzden asla mutlu olamayacağıma inandığım bir boşluk. Mutluluğun koparılıp atıldığı, bundan kaynaklı açılmış bir boşluk var. Sanki her gün biraz daha büyüyor gibi. Hergün biraz daha büyüyecek ve içinde kaybolacakmışım gibi. Günümüz insanıyım. Bugünün insanıyım. Bugün herkes böyle. Nereye dönmsem, kimi görsem mutsuzlukla karşılaşıyorum. İnsanların suratında çaresiz ölümü görüyorum. Ölümle doluyorum. Umutsuzlukla kaplanıyorum. Cilalanmış, pırıl pırıl ama dayanıksız bir mobilya gibiyiz. Hepimiz vitrindeyiz. Kendimizi deşifre etmeye meraklıyız. İnternet, sosyal paylaşım siteleri... Bunların hepsi bizim mutsuzluğumuzun aynası. Ego bir insanın mutsuzluğunun en büyük bileşeni. Homojeniz. Yaşadığımız dünyada herşey tam, biz eksiğiz. Savaşlarımız var, başarılarımız ve zaferlerimiz var, bulduklarımız ve kaybettiklerimiz var. Herşey var bu kez ama biz yokuz. Bugünün insanının tüm yokluklarının başında ve sonunda mutsuzluk var. Ben de bugünün insanıyım. Yetmiyor hiçbir şey. Herşeyin daha fazlasını istemeyi öğrendik bir gün bir yerde. İşte modern masallar hep böyle başladı. Başı olmayan, sonu gelmeyecek hikayelerimizi böyle yazdık. İçindeki tüm imla hatalarıyla.