30 Kasım 2008 Pazar

deneme bir ki üç

Lanet olsun bu çalar saatlere. Kim bulduysa,kim sattıysa...Hepsine bin kez, yüzbin kez lanet olsun. Bu kadar sinirlenecek ne mi var? Her sabah ilk sesini duyduğunuz şey bir zangırdıysa ona en büyük lanetleri saymaya hakkınız var demektir. Bu bir kuraldır. Öyle olmalıdır.
Bu şehirde ilk kadınlar uyanır. Çalışsın,çalışmasın,genç olsun,bunasın. İlk kadınlar uyanır şehr-i istanbul'da. Şehr- i kadında. Ve en çok kadınlar lanet eder, şu lanet olası çalar saatlere. Çalmaz olasıcalara. Hele yalnız yaşıyorsan ve şehre karışana kadar duyduğun tüm ses bu zırıltıysa katil bile olabilirsin çok kolay. Tüm kadınlar lanet eder çalar saatlere her sabah, ve bu şehir bir lanetle başlar güne. Uykunun en güzel yerinde,en sevdiğin diziye giren reklam gibidir çalar saat. Ve çalar saatlere,her sabah bu şehrin kadınları lanet eder...Esma'da..
Yataktan fırlamasıyla, giyinmesi arasındaki farkı kendisi bile anlayamadı. Anlayamadı ki bir durdu baktı şöyle. Kendi hızı, kendisini bile şaşkına çevirmişti bu sabah. Gün geçtikçe daha hızlı, daha hızlıydı Esma..Hızlı giyinir, hızlı yer, hızlı okurdu. Ve tabi hızlı yürürdü. Ama hızlı yürümesi pek ona has bir huy değildi bu şehirde. Zira bu şehrin kuralıdır...Hızlı yürür bu şehirde kadınlar.Yetişmek için değil,kaçmak için. Alelade bir kot pantlonun üzerine, en az onun kadar sıradan gömleğini giyerken girdi mutfağa. Kahvesini koyarken,sigarasını yaktı. Renksiz suratlı kadınlardandır Esma... Teninin renginden başka renk gören azdır yüzünde. Ruj,allık,rimel,oje... Hiç bilmediği bir filmin hiç bilmediği karakterleridir. Pek uzun olmayan saçlarını eliyle şöyle bir iterek, bir bakış attı salondaki aynaya. Kahvesini yudumlarken ayakkabılarını giydi, hızlı hızlı. Daha bitirmeden kahveyi açtı kapıyı. Son bir yudum alıp bıraktı fincanı portmantonun üzerine, diğer fincanların yanına... Haftaiçi kahve fincanlarını buraya bırakır Esma. Hafta sonu da alır hepsini. Sayılarına bakarak günü anlar... Dördüncü fincanı bırakıyordu ve bu gün Perşembe'ydi. Sabah ayazı adım adım geziyor yollarda, apartmandan çıkar çıkmaz şakağında hissetti soğuğu. Bir ürperdi,bir kasıldı. Ayak bileklerindeki karıncalanma hatırlatıyordu ona mevsimi. Bir kez daha uyandı sokakta. Çalar saat olmadan. Uyanır uyanmaz atladı arabasına, kulağına gelen ses; Slayer den Seasons in the abayss...


" Kapa gözlerini ve unut ismini

Kendi dışına çık bırak düşüncelerin patlasın
Sen çıldırırken...çıldırırken "

Devam Eder.

29 Kasım 2008 Cumartesi

Kış Gelirse Ben Üşürüm

Hep yolları düşündüm. Herkesin bir yolu vardı. Hayatın bizi içine attığı, isteyerek ya da istemeyerek çıktığımız, sonu olan veya olmayan bir yol. Herkesin bir yolu vardı. Benim de var. Henüz ne olduğunu bilmiyorum ama var... Hep yollara taktım kafayı.. Kendimi de hep yollarda buldum. Ama yollarımız tren raylarından daha büyük. Daha karışık, daha uzun..
Hep yolları düşündüm. Gidecek bir yerim yok henüz.. Ama bir yolum var şimdi bilmediğim.. Bir şeyler hissediyorum. Sonra puf kayboluyor.. İçimde bir inanç büyüyor, sonra günbegün beni terkediyor.. Henüz bir dengeye koyamadım aklımı. Algım beni şaşırtmaya devam ediyor.. Henüz kalbimi de bir yere koyamadım.. Aşkın peşinden koşacak zamanı geçtim çoktan.. Hayatın o kısmını şimdilik atladım.. Bir yol düşündüm. Buldum buldum kaybettim..
Olası herşeye hazırım galiba artık. Ölümlere, kalanlara, gidenlere.. Bir tek sevenlere ve sevebileceklere kapadım şimdi kendimi.. Kimsenin sevgisini istemiyorum.. Kafamı karıştıracak, yolumu şaşırtacak ya da bulmamı geciktirecek bir sevgi istemiyorum.. Yeteri kadar yorgunum.. Yeteri kadar birikti içim.. Zamanın geçmesini, birikenlerin tükenmesini bekliyorum. Kendimi kandırmıyorum. Herşeyin bir sonu var. Daha cevabını beklediğim sorular var. Mutluluğu bir dost meclisinde ya da sahnede arıyorum.. Sevgilinin dudaklarında ya da kalbini bilmediğim bedenlerden aldığım zevkte değil.. Bu yüzden kendimle uğraşıyorum.. Korkularım da bu yüzden.. Bazen hayatımın ilk günü gibi uyanıyorum.. Herşeyi yeniden farketmeye başlıyorum. Başlıyorum ki hatırladığımı hissediyorum. Sonra zaman zamanlığını biliyor ve herşey eskisi gibi akmaya devam ediyor. Hayat akmaya devam ediyor. Hayat akıp giderken ben de bakmaya.. Uzaktan bakıyorum, durup dinliyorum. Ne zaman anlatmaya cesaret etsem pişman oluyorum. Hayatın ses çıkaran tarafı olamıyorum.. Seveni de sevemiyorum. Nankörüm, bazen de vefasız. Kıymet bilmez oluyorum. O zaman suçu herşeye atıyorum. Kaçıp gitmenin, kaçıp da saklanmanın yolu bu benim için. Korkularımı biliyorum. Korkabileceğimi biliyorum.
Nedenlerini anlatamayacağım şeyler yapıyorum. Kendi kendime deşip, kendi kendime kapıyorum. Açıp açıp kapıyorum.. Artık insanların beni anlamasını beklemiyorum.. Kimseye anlatacak bir şeyim yok çünkü.. Ben ses çıkaramıyorum, çıkarsam da anlatamıyorum.. Kimsenin kafasında olduğum gibi olamıyorum. İnsanların algısıyla oynayamıyorum. Oynayamadığım için herkesin bir bildiği var benle ilgili.. Kimseye inanmıyorum.. Kafam öyle karışık ki.. Şimdi hiçbi şey istemiyorum.. Ama herşeye açığım.. Nerden gelirse, kimden gelirse açığım. Gözlerim de açık. Ama yokum ben.. Uzaktan bir yerden izliyorum olup biteni.. Kendi kendimle kalıp başkalarını dinlemeye, başkalarını sevmeye devam ediyorum. Beni sevmesi veya sevmemesi değil mesele. Aşkın o tarafını düşünmüyorum. Aşkın tek tarafını seviyorum. Bardağın boş tarafını istiyorum.. Yolumu bekliyorum. Ortasına düşüp, tanrıya göz kırpacağım zamanı bekliyorum..
Aynaya bakıyorum.. Dışardaki rüzgar sesi.. Kış gelmiş, üşüyorum.

Haftadan Haftaya

Öylesine karışık bir on gün geçirdim ki. Yoğun bir haftanın sonunda oniki saat uyumaktan mıdır bilmiyorum ama şimdi hiçbir şey hissetmiyorum.. Geçen günler flu kafamda. Öylesine zor bir hafta geçirdim ki.. O kadar kendime getirdi ve o kadar kendimde olduğumu farkettim ki. Bu hafta kendimi farkettim. Tam da istediğim gibiymişim. Şimdi aynaya bakıyorum, yüzüm gözüm şişmiş uyumaktan. Gözlerim ufacık. Ama gördüğüm şey net, koşulsuz. Bu sabah kendimi çok sevdim. Koşulsuzlaşmaya başlamışım. Değişen veya değişmeyen herşeyle ben aynı kalmışım. Büyüdüğümü hissettim. Karakterimi öğrendim.. Yaşasın ki ben böyleyim. İyi veya kötü, eksik veya fazla. Böyleyim. Böyle iyiyim.
Bu hafta yeni sıfatlarım oldu; iki yüzlü, yalancı ve türevleri. Üç beş ay önce hönküre hönküre ağlayıp, kendimi anlatmaya, ispatlamaya çalışırdım. Ama şimdi hiç birini yapmadım. Güldüm geçtim öyle. İnsanların zavallılıklarına güldüm. Kendimle gurur duydum.. Büyümüşüm. Şaşırdım da kendime.. Her koşulda aynı kaldığıma şaşırdım. İnsanların benim hakkımda ne düşündüğünü çok önemserdim, artık önemsemiyormuşum. Kendimi öğrenmişim, kendimi bilmişim. Ki susmuşum. En sevdiğim susuşum oldu bu.. Bu hafta büyüdüğümü gördüm. Gülüp geçtim. İnsanları gördüm, derin bir iç çektim.
İki kişi yatmak istedi benle. Nedenini anlamaya çalışmadım pat diye düşen bu soruların. Belki kafamda bir soru işareti olabilirdi.. Düşünmedim bile.. Sevmediğimle sevişmedim.. Şimdi o koşulda da kendimi sevdim.. Öğrenmek istediklerimle öğrenmek istemediklerimi net olarak ayırmamı sevdim. Doğru veya yanlış bende kalanları sevdim.
Öğrendim... Bu hafta da çok şey öğrendim. Kendimi öğreneceğim, insanları, hayatı bileceğim başka haftalar da olacak biliyorum.. Ama ben öğrenmek isteyip istemediklerimi de biliyorum. Kendimi şimdilik biliyorum. Koşullar değiştikçe kendimi öğrenmeye devam edeceğim. Aynaya baktığımda gördüğüm şeyin ne kadar net olduğunu biliyorum. İnsanların bilip bilmemesine aldırış etmiyorum. Hayatımda değer sahibi olmayan insanları önemsemiyorum.
Hala eksikler var, yanlışlar var, cevabı olmayan sorular var. Olsun, onlar hep olmaya devam edecek. Ben kendimle olmaya kendi kendimle kalmaya devam edeceğim.
Kimseye güvenim yok. Bu güvensizlik bana zarar vermiyor ama. Güvensizliğim kötü birşey değil, kimsenin üzerine bırakmıyorum yükümü. Yükümü de seviyorum. Olanı ya da olmayanı seviyorum. Konuşarak tükenen aşk, susarak bitmez belki, ben de bunu deniyorum.
Kış gelince bir dinginlik çöktü üzerime... Evime kapanıp yazmak ve okumak istiyorum.. Sevdiğim şarkıları dinlemek istiyorum, sevdiğim insanları görmek istiyorum. Kendi kendimi bulmak istiyorum. Ama zamana baş kaldırarak değil, kendimle savaşarak. Her koşulda yavaş yavaş...

28 Kasım 2008 Cuma

Haftanın Şarkısı

Bundan böyle haftalık ruh halimi yansıtan şarkılara yer vermeye karar verdim blogumda. neden bilmiyorum. içimden geldi :)

İlk şarkı;

İncelikler Yüzünden
incindim, incitildim derinden
terkettim kendimi

tesadüfen karşılaştım içimde
kendimle yeniden

bir minicik kız çocuğu bak
duruyor orada hâlâ
anlatamam gördüklerimi
o neşeli çocuğa

artık beni asla yaralayamaz
hayat eğer istemezsem
yıllar beni kolay yakalayamaz
ben durup beklemezsem

siz yine de incelikli davranın
benim kadar değilse de

ben bu yüzden, incelikler yüzünden
belki daha çok üzüldüm

26 Kasım 2008 Çarşamba

Düş

Bir oğlum olacak. Adı da hazır; Mehmet Alkım. İnandığım çok az şeyden biri bu.. bir oğlum olacak. Hem de ben çok büyümemişken, hala birbirimizi büyütecek şansımız varken. Bir oğlum olacak.
Gördüğüm, duyduğum, hissettiğim tüm iğrençliklerden uzak büyüyecek. Her gün biraz daha büyüyecek. Kocaman bir adam olacak sonra. O zaman ben çoktan büyümüş olacağım..
Bir ev var hayalimde. İçinde olduğumuz, dışarıya çıkmak istemediğimiz. Hep birlikte kalmak istediğimiz bir ev. Bir de kendime ait bir oda. Herşeyi içinde biriktirdiğim bir oda. Biriktirmiş olduğum herşeyi sakladığım, sakındığım bir oda. Hazine dairesi gibi.. Kıymete değer iyi, kötü herşeyin birikmiş ve birikmekte olduğu bir oda. Mehmet Alkım'ın da bilmediği bir oda. O büyürken ben de büyüyeceğim. O geldiğinde ben henüz büyümemiş olacağım...
Bazen kusuyorum.. Herkes midemi bulandırıyor.. Ardıma bakmadan kaçıyorum.. Sevdiğim şarkıları dinliyorum kaçtığım yerde, gözlerimi kapatıyorum.. Sonra düşler kuruyorum. En masumundan..
Biliyorum bir sabah uyanacağım hiç bilmediğim bir şehirde, yanımda oğlumla.. Her gece tekrar kapatacağız gözlerimizi karanlığa.. Sonu güzel biten masallar anlatacağım ona. Geleceğine öyle eminim ki...

fotograf: kaan bebek ve ben

25 Kasım 2008 Salı

The Stars are Closer Tonight

Yaklaşık bir haftadır evime gitmiyorum. Okulun hemen yanında oturan bir arkadaşımda kalıyorum günlerdir. Vizelere çalışıyoruz, not çıkarıyoruz, provalar alıyoruz, metinler yazıyoruz.. Kafam kocaman oldu artık.. Ama çalışmaktan değil, insanlardan. Herkeste gereksiz bir yılanlık. Herkes herkesi sokuyor hiç acımadan. Uzaktan izliyorum öyle. Ve öğreniyorum ki bana göre değilmiş abicim. Ben bu insanların içinde bulunduğu hiç birşey yapmak istemiyorum. Bu ülkede kalmak istemiyorum. Birbirlerine oynadıkları küçük oyunlara anlam vermeye çalışmak istemiyorum. Ben bu insanları da istemiyorum. Bu okulu da istemiyorum. Öyle yoruldum ki şu bir hafta içinde. Fena halde de sıkıldım. Yarın sahne sınavı var. Koskoca bir yeteeer deyip evime kaçtım. Kendimle kalmak istiyorum. Okulda birbirine yardım etmeye çalışan, ama içten içe birbirlerinin kuyusunu kazan insanlarla aynı havayı solumak istemiyorum. Bu gereksiz kavganın şahidi dahi olmak istemiyorum. Bana göre değilmiş. Bunu bir kez de bu hafta anladım. Tam anlamıyla anladım. Öğrendim yani.
Herkes en iyisini biliyor, herkes en iyisini görüyor, herkes en iyisini düşünüyor. Herkes herkesten nefret ediyor. Kimsenin kimseye sıfır çıkarla, en ilkel haliyle yaklaştığı olmadı henüz. Ya da ben görmedim. Kimseye inanmıyorum. Güvenmiyorum da. Kimseyle konuşmadım bu hafta ortamın götüydüm fena halde. Herkesi tersledim, ona buna patladım. "haddini bildirdim" birçok kişinin. İyi geldi. Ama henüz geçmedi. İçimde büyütmeye başladığım bu kinin benden biraz daha uzaklaşması için birkaç kişinin daha suratına kusmam lazım.. Birkaç kişiye daha haddini bildirmem lazım. Yoksa rahat edemeyeceğim biliyorum kendimi..
Bugün eve kaçtım. İki yüzlü, egosu beyninden büyük insanlardan kaçtım.. Kelimenin tam anlamıyla kaçtım. Bu gece bir huzur olacak bende. Kendimle kalacağım. Yarın sabah sahnenin kapısında sırasının gelmesini bekleyen sınıf arkadaşlarımın yüzündeki iğrençliğe daha bir hazır olacağım.. Bu gece kafam rahat olacak. Çalışacağım bol bol.
Hepsi değil tabii, çok sevdiğim çok değer verdiğim insanlar var. Ama onların da başkalarının oyuncağı olmasına sinir oluyorum. Galiba bu ara herşeye sinir oluyorum. Öyle bir kaosun içine düşmüşüm ki farkında olmadan, ne yapsam diye soruyorum. Çok soruyorum.
Bu gece evimde olmaktan mutluyum. Uzun zaman sonra evde olmaktan mutluyum.
Alkım'ı öyle özledim ki. Bugün doğumgünü. Koşam koşsam üstüne atlasam, herşeyi unutsam. Öyle özledim ki anlatamam. Yok hayır anlatırım. Anlatacağım birkaç gün sonra. Hayattaki en büyük değerim olan bu "garip" adamı.

28 Aralık günü Galata'da sokaklarda flamenco yapıyoruz. Hem de çıplak ayaklarla. Modern dansla birşeyler saçmaladık. Bakalım neler çıkacak ortaya... Kaldırımlar arnavut bizim ayaklarımız çıplak olabilir. Zaten bizim "Ayaklarımız Kaşınıyor"

İyi gelecek o gösteri bana. Bir de Alkım tabi.
Öyle sıkıldım öyle bunaldım öyle yoruldum ki.. Koşsam koşsam atlasam pencereden...

23 Kasım 2008 Pazar

Huyum Kurusun

Prncfrn tarafından mimlenmek

1- Tamam demem, peki derim. Herkes de bilir bunu.
2- Bazen öksürdüğümde insanlar hapşuruyorum sanar ve çok yaşa derler :)
3- Önemli bir görüşmeye gidiyorsam iç çamaşırı giymem. onun dışında hiç atlet giymedim, giymem de. Giyeni de sevmem.
4- Hayatımda hiç kemer takmadım.
5- Kivi, ciğer, kızarmış tavuk, meyveli pasta, kokoreç ve daha hatırlamadığım bir çok şey yemem.
6- Asprin dahil bütün ilaçlara alerjim var. Tofranil hariç. alerjimin olmadığı tek ilacın bir antidepresan olmadı da ilginç :)
7- Bir tiyatro öğrencisi olarak tiyatro adına hiç bir kitabı okumaktan keyif almam. Buna oyunlar da dahil. Hatta Cehov'dan nefret ederim :)
8-Loş ışık dahil asla karanlıkta yemek yiyemem. Sessizlikte ve ışıkta uyuyamam.
9- Sahne sanatlarıyla uğraşan insanlarla anlaşamam. Sevmem de.
10- Özenle düzenlenmiş, derli toplu evlerde fena halde rahatsız olurum.
11- Asla telefonumu duymam.
12- Ortalama iki ayda bir traş olurum.
13- Çok sevdiğim arkadaşlarımı birbirileriyle tanıştırmam. Bana en yakın olan üç insan hiç bir araya gelmemiştir. Birbirleri hakkında herşeyi bilirler ama hiç karşılaştırmam. Kıskanırım.
14- Saçma sapan uyku alışkanlıklarım vardır. Mesela sabah dokuzda evden çıkmam gerekiyor ve saat beş olmuş ve ben hala uyumamışsam, uyumam. Hiç uyumadan çıkarım evden. Sonra tüm gün keşke birkaç saat uyusaydım derim.
15- İlk kez karşılaştığım biri bana canım derse bozulurum. Gelemem canıma cicime.
16- Kahvaltı yapmam.
17- Bilmediğim şeyi yemem, bilmediğim mekana gitmem.
18- Çok sevdiğim yazar, oyuncu, şarkıcı hakkında herşeyi bilirim. Okuduğu okullardan sevdiği filmlere kadar. Acaip bir ajana dönüşebilirim. Merak ettiğim insanın hakkında herşeyi bilirim. Bilmeliyim de.
19- Kimsenin adını aklımda tutamam.
20- Aileme karşı özlem, merak duygum çok az gelişmiştir. Annem on gün aramasın aramam. Unuturum.
21- Onun dışında hiçbirşeyi unutmam fil gibi bir hafızam vardır. Telefonumda kayıtlı tüm numaraların en az birkaç sayısını bilirim. Birçoğu da tamamen ezberimdedir.
22- Evden acil çıktığımda üzerimde ne olduğunu asla farketmem. Çocukken daha beterdir bu. Baharda servisi beklerken kapıda geyik yapardık ve ben çoğu zaman terlikli olurdum servis gelmeden giyerdim ayakkabımı. Birkaç kez unutup okula öyle gitmiştim.
Kafamda onlarca şey var. Malum sınavlar. Aklıma bunlar geldi =)
ondine karısı seni de mimledim ayrıca

20 Kasım 2008 Perşembe

Vize

17 Kasım 2008 Pazartesi

A. A. ?!?!

Bu akşam tüm haber bültenlerinde aynı haber; A. A. isimli dizi oyuncusu(!) geçen yaz gittiği büyükada tatilinde onyedi yaşında bir inşaat işçisi tarafından önce darp edilip sonra da tecavüze uğradı. İsmi açıklanmayan çok ünlü dizi oyuncusunun maduriyetini içler acısı buluyor pek değerli türk medyası. Ve ismini de açıklamıyor. Biz salağız ya bilemeyiz. Yer aldığı hemen her projeden bir görüntü yayınla ve buzla sonra. Biz asla anlamayız. Gerizekalı bir millet olduğumuz için.
Akasya Asıltürkmen tecavüze uğradı. Akasya Asıltürkmen bastırılmış duygularına engel olacak iradye sahip olamayan bir toplumun yine aynı eksiklikten müzdarip bir ferdinin adice saldırısına uğradı. Akasya Asıltürkmen başarılı bir oyuncu.. Sayısız tiyatro oyununda başrol oynamasının yanı sıra bir çok sinema filminde başarılı performanslar sergiledi.
Akasya Asıltürkmen tecavüzü kabul etmiyor fakat yapılan araştırmada tecavüz olayı gerçeklik kazandı. Türk basını sanatçının yerle bir olan psikolojisini hiçe sayarak, bir de üstüne dalga geçer gibi buzlu görüntülerle A. A. dedi. Bir de dizi oyuncusu...
Değerli oyuncuya geçmiş olsun diyorum. Ama yaşadığı talihsiz ve dünyanın her yerinde her kadının başına gelebilecek bu olaydan daha çok, böyle bir ülkede, böyle insanlarla, böyle insanların basınıyla işini yapmaya çalıştığı için.
Umarım hayatında ve mesleğinde açılan bu adice yara en yakın zamanda dostlarının ve sevenlerinin desteğiyle sarılır.. Eminim ki yakın bir zamanda yurtdışına gidecektir. Hatta belki bir daha hiç gelmeyecektir... Biz de böylesine yetenekli bir oyuncuyu sahnede, beyazperdede izlemekten mahrum kalacağız.

15 Kasım 2008 Cumartesi

tesadüfen karşılaştım içimde, kendimle yeniden

Hayatın tesadüflere, tesadüflerinse koskoca bir hayata dönüştüğü bir zaman dilimi yaşamımız. Tesadüflerin üzerinde geziniyoruz. Bazen koşup, sağımıza solumuza bakmadan, ne kaçırdığımızı neler kaybettiğimizi bilmeden rastgeliyoruz bu tesadüflere, bazen de ufak adımlarla hatta sıkça durarak yaşıyoruz hayatı. Her şeye tek tek dokunarak. Tesadüflere boyun eğerek, tesadüflere şaşarak veya gülerek. Koskoca bir tesadüf hayatımız. Öyle ki, hayatın koca bir "ce-e!" olduğuna inanmaktan başka şansımız yok kimi zaman.. Zaman zaman.
Gezinirken, durup beklerken, bekleyip dururken hep düşündüm bunları. Tesadüfen karşılaştık hepimiz. Tesadüfen hayattayız belki. Sizi bilmem ama benim hayatım koskoca bir tesadüf. Küçük, çok küçükken geçerken bana uğraşmış bir hastalık. Sayısız cerrahi müdahalelere, bilmem kaç doktora, o hastane senin bu hastane benime maruz bıraktı beni.. Tesadüfen karşılaştık bu hastalıkla. Çocukluğumun nedensizliklerini günbegün deşen, deşip de kendine irili ufaklı yer eden bu hastalıkla da iki sene önce vedalaştık. Yine tesadüfen. Benim hayatım bir şansmış. Öyle dedi doktorum. Altı ay dokuz günlükken doğmuşum ben. Doktorlar yaşamaz demiş. Dört yıl sonra tekrar söyleyecekleri gibi. Yaşamışım. Tesadüfen...
Yürüdüğümüz yollar, sevdiğimiz insanlar, can yakıcılar hep tesadüfen. Hayatın bol cilveli, işveli hafif kevaşe elleri birleştirmiş bizi. Biz bilmeden. Koca koca ağaçlar kesilip yol olmuş, birlikte yürümüşüz. Bazen omuz omuza bazen de birbirimizin varlığını yok sayarak, görmeden. Bu ülkede doğmam da bir tesadüf benim. Nerden nereye diyor insan. Yaşadığım aşklar, hayatıma giren insanlar, seçtiklerim, öptüklerim, teptiklerim hep tesadüfen. Çok da deşmeye gerek yok hayatı. Ama hayır "biz kaşınanlar" sadece böyle buluyoruz yaşama amacını. Ölmemizin vereceği huzuru düşüne düşüne yaşıyoruz. Ancak böyle yaşıyoruz.

7 Kasım 2008 Cuma

Gitmek

Kaçmak, sonsuza kadar kaçmak kurtarır beni. Her yere herkese yabancı, tek başıma durmak en zor olanı. Tek olmak en zor olanı, yabancı olmak. Kendi annene bile yabancı olmak. Kardeşinin hiç kardeşin olmaması, babana hiç sarılmamış olmak, kimsenin elini sımsıkı tutmaması zor olanı. En zoru kimsenin dilinden konuşamamak. Herkese el olmak. Ama en büyük yük kendine yabancı olmak. Ne kurtarır beni diye düşünmek zor olanı..
Bir gece daha bitti.. Şimdi rütuşları yapılıyor dağılan evin, kırılan telefonun.. Bu kargaşadan çıkıp yüzü hala gülmeyen, konuşamayan, anlatamayan benim. Annemi bile görmek istemiyorum. Hiç ama hiç özlemiyorum ailemi. En zoru asla aile olamadığın bir ailenin parçası olmak. Olmaya çabalamak, hiç olmayacağına inanmak.
Annenin seni asla anlayamaması zor. Babanın kaçıncı sınıfa gittiğini bilmemesindan büyük acı var mı ki hayatta. İçinden geldiği gibi tutamamak elini. Babam diyememek, kardeşinle aynı evde duramamak.
Yıllar var ki uyuyamıyorum bu evde. Ruhumda açılan yaraları kim sarar bilmem. Tanrı var mıdır bu evde. Melekler ağlar mı halime. İnsanı en acıtan sözlerini kardeşinden duymak mıdır keder. Gözler kararırmıymış birkaç cümleye..
Yabancı diyorlardı bize. Yabancı denilen insanların içinde en yabancı olmaktan daha zoru var mıymış. Kime anlatsam derdimi. Nasıl unutsam annemi, babamı, kardeşimi.. Nasıl öldürsem köklerimi.. Nasıl bitirsem can damarını soyumun.
Bir sabah uyansam hiç bilmediğim bir şehirde. Yanımda oğlum.. Hep bir oğlum olsun istedim. Dışardan habersiz, kötülüğü görmemiş olsa gözleri. Beni büyütemedikleri gibi büyütsem onu günbegün. Beni sevmedikleri kadar sevsem. Kimsenin izini bilmediği bir yola çıksak birlikte. Kimse bilmese yerimizi. Bir evimiz olsa, gökyüzüne bakan, hiç bilmediğimiz bir şehirde. Dillerini anlamadığımız insanların içinde. Ne var ki onlara da yabancı kalsak. Daha ne kadar el oluruz ki dünyada.
Çekip gitsem bu evden, dört duvardan kurtarsam kendimi.. Annemi unutsam, babamın adını silsem kafamdan. Bir kardeşim olduğunu daha önce bilmemiş olsam. Hiç olsam bu evden çıkıp, köklerimi versem bir dilenciye, başımın gözümün sadakası olsa. Tanrıyı unutsam yürürken yolda.
Hiç bilmediğim bir şehirde de sevmeseler beni. Ama acıtmasalar canımı. Zayıflıklarımdan habersiz olsa onlar. Oğlumu ve beni bilmeseler. Kimse görmese yolda yürürken elele.
Gün gelip gitsem bu evden. Babamı bir daha görmesem, unutsam adımı bir Eylül günü. Yazdıklarımı silsem, aşklarımı gömsem... Gitsem bu şehirden..
Kaçmak, sadece kaçmak kurtarır beni. Önce bu evden, sonra bu şehirden, en son kendimden. Arkama bile bakmadan gitsem bir Eylül günü. Gözümde bir hayat yok uzun zamandan beri. Canım acımasa bu kadar. Çok iyi olmasam hiç birgün. Hastalıklarım olsa, acılar biriktirsem. Ama canımı yakmasalar bir daha.. Kim anlar beni, ben kime anlatabilirim kendimi.. Bir sabah unutsam kendimi. Unutarak uyansam, soyadım sigaramın dumanı gibi uçup gitse pencerenin aralığından.
Hayatta daha önce hiçbir şeyi seçmedim diyemem ama seçtiklerim de seçmediklerim kadar yaktı canımı. Seçtiklerimi sonuçlarını bile bile seçtim. Canımın ne kadar acıtacağını bile bile yürüdüm o yoldan. Kazanımı kendim yaktım. Fokur fokur kaynattım içinde kendimi. Bazen ben yaktım kendimi bir başkası için. Öyle sevdim ki yangınımı. Sonuçlarını bile bile yaktım. Seçemediklerimse senebesene üzerimde kendine yer edindi. Yosun tuttu yaralar bedenimde. Eskidim. Yaşadığım herşeyin bedelini hemen ödedim. Zaman beni hiç bekletmedi.. Unutmama hiç izin vermedi.. Ben ne zaman çocuktum bunu unuttum sadece.. En son ne zaman okşadı biri başımı bunu unuttum. En son ne zaman hatalarımı çocukluğumu verdiler. En son ne zaman yüzüme güldü babam.. Bunları unuttum.. Unuttuklarıma yandım, unutamadıklarıma yandım.. Dönüp baksa da anlayamaz, anlatsam da anlayamaz kimse. Herkesin derdi kendine.
Kaçmak, sadece kaçmak kurtarır beni. Herşeyden kaçmak hatırlatır tekrar çocukluğumu. Bir Eylül sabahı uyansam bilmediğim bir şehirde oğlumla. Unutmuş olsam küçükken her gün evde gördüğüm güzel kadını. Hayatı, kalmadığı yerden yaşamaya başlasam. Hiç bir şey kalmasa bende. Herşeyimi alsalar, umudum olmasa içinde yarının geçtiği. Bir tek oğlum ve ben olsam.. Uyansam ve bir kimliğim olmasa cebimde. Bir geçmişim olmasa. Aşklar ölse, insanlar çekip gitse içimden.. Adını hiç bilmediğim bir şehirde unutsam adımı.

6 Kasım 2008 Perşembe

Sahici

Daha önce kurduğum hiçbir cümle için pişman olmadım. Yazdığım herşeyin içinde hep ben oldum. Herşeyi buraya yazmadım bazılarını kendime sakladım. Onlara da kendimi koydum. Hepsini sahici belledim. Öyleydi.. Elimden geldiği kadar ben olmaya çalıştım her zaman. Kendi küçük dünyamı zaman zaman fazla önemsedim. Bazen de hiç önemsemedim. Öyle büyüttüm ki hayatı gözümde, giderek küçüldüm. Evet, gururumu ayak altı ettim zaman zaman. Ama bundan hiç pişman olmadım. Küçücük kaldım birilerinin gözünde.. Olsun, hiç önemli değil. Ne olursa olsun ben olmaya çalıştım. Bildim hep ne bir eksik ne bir fazlayım herkesten. Kimseyi küçültmedim gözümde. Kimseyi benden daha değersiz görmedim. Kendi değerimi unuttuğum da oldu tabii. Varsın unutmuş olayım,hiç ama hiç pişman olmadım. İnsan yaptıklarından değil yapmadıklarından pişman olur oyunun sonunda. Hiçbir yerde hiçbir şey aramıyorum.. Aramadım da. Hayattan bir beklentim yok benim..
Ama karşıma çıkan tuzakların da içine düştüm tek tek. Yara bere içinde kaldım, elimde ayağımda daha önce görmediğim, tadını, kokusunu bilmediğim lekeler oldu. Olsun.. Hatalarım çok. O kadar çok ki.. Beklentilerimi kendi kendime bitirdim ben. Öldürdüm hepsini tek tek. Kendimi öldürecek kadar cesur olamadığım için geleceğimi öldürdüm. Hep yolumu kaybettim durdum. Bir yerde hep kendimi yolda buldum. Öyle yoruldum ki bundan yolları da unuttum. İnsanların kafasında dönüp dolaşan şeylere asla dokunamadım. Hiç bilemedim karışımdakini. Hiç anlayamadım.. Öyle kayboldum. Zaman zaman bir çıkış yolu buldum, ona da gözümü kapadım. Ben kendi kendime kayboldum. O kadar da benimsedim ki bunu şimdi hiçbir yer benim değil. Her yere yabancı bedenim. Her bedene elim. Olayım.
Öyle olayım veya böyle olayım, hatta hep kaybolayım. Ne olursam olayım ama hep sahici kalmaya çalıştım. Neysem o olmaya çalıştım. Kafamda kuramadım kursam da tutamadım dilimden kaymasına.. Hayatın elimden kayıp gitmesine hiç engel olamadım. Olmayayım.. Oyunlar oynanıyor, birileri birilerini ısırıyor, yalıyor, kanatıyor. Ben ne yapıyorlar diye düşünüyorum. Farketmeden ben de yaptım mı acaba diye düşünüyorum. Kendim hariç kimseyi bilemedim. Kendimi de unuttum tabii.
Şimdi unuttum yolumu, bedenimi. Şimdi herşeyi unuttum. Kafamda büyüyenler, bedenimi ağırlaştıranlar yüzünden unuttum.
İçime döndükçe kaçtıkça insanlardan hiçbir şeyi bilemeden unuttum. Birgün bir yerde karşılaşmak üzere bıraktım hayatı zamana. Şimdi koskoca bir ara veriyorum yazmaya.. Kasım bitsin. Zaman zamanlığını bilsin. İnsanlar gitsin, ben döneyim, yolumu bulayım, öğreneyim veya unutayım sonra devam edeyim nefes almaya...
Yazdıklarımda hep ben oldum. Hep ben kalmaya çabaladım. Ama anlattığım herşeyde hep kendimi unuttum. Kendimi unuta unuta hayatı unuttum. Kendinden emin, ne söylediğini bilmeyen biri oldum. Kendinden neden emin olduğunu da bilmeyen. Özetle bilemedim. Hiçbir şeyi.. Ayakta durmak ayakta duranların oyuncağı olmaksa, oyunun bir parçası olmaksa ben hiç yapamadım. Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi bunu da bilemedim.
Şimdi bir ara... Sorularım cevapsız kalmaya devam edinceye, ben sormaya ara verinceye kadar ara.
İçimden geldi, Dökülmek istedim kendime.
Neon Kapanır.
Nokta.

5 Kasım 2008 Çarşamba

Rastlantı, Sancı, Cesaret

Adımı okuduğunda elim ayağım titredi. Okulun başından beri korkuyorum M. B.'den. Öylesine muhteşem bir adam ki bu işin kıyısında köşesinde duran herkes bilir onu. Korkar da. Mükemmeliyetçi harika bir göz M. B. Oyunculuk dersinde ilk kez performanslara bakacaktı ve ilk beni kaldırdı. "hayatımızdan bir anı" oynayacaktık. Başımızdan geçen kısa bir hikayeyi sözsüz bir şekilde anlatacaktık. Önceden seçmiştim hikayemi. Çalışmıştım da. Sahneye çıktım, elim ayağım birbirine girdi. Hemen attım üzerimden gerginliğimi ama derhal kurtuldum korkularımdan ve başladım hayatımdan bir anı oynamaya. Hem de ne an. Bittiğinde içimde bir şeyler düğümlendi kaldı. Rastlantının böylesiydi. Rastalantının bu kadarıydı ancak. Ben o andayken o anda karşı sınıfta ders vardı. İkisinin arasında bağ kurmaya çalışma. Yapamazsın. Yapma da zaten.
Güzel şeyler söylediler. M. B. 'nin eksiklerimle birlikte beğenmesine çok sevindim. Bir yük kalktı üzerimden. İçimde sancıdı, üzerimden kalktı. Uykulu uykulu bir not düştüm hayatıma, böyle rastalantılar hatırına.

4 Kasım 2008 Salı

Kasım Aynı Kasım

Yener ve yeniliriz. Yenileniriz bazen bir de. Herşeyin başına bir "başka" koyarız. Her yenildiğimizde yenilendiğimize kendimizi inandırmak için önce başkalaşırız ve başkalaştırırız. Herşey sıfırdan. Yeni sıfatlar ediniriz. Yeni şarkılar dinleriz, yeni mevsimler severiz. Yenildiğimiz her an yenileniriz. Değişmeye çalışırız. Değiştiririz herşeyi. Günlere bir format atıp, hayatı yeniden başlatırız. Ta ki tekrar kapatana kadar. Her kapatışta tekrar açarız bu safis kutuyu. Kapatır ve açarız. Öyleyiz veya böyleyiz. Her koşulda farklıyız. Soyunuruz veya giyiniriz, birileri için soyunurken birileri için giyiniriz. Kapatırız her bir yanımızı sımsıkı. Yenildiğimiz her an etrafımızdakilerin rollerini değiştiririz. Biz de değiştiğimize inanırız. Döner dolaşır kendimiz oluruz.
Durduğum her an birikmişim peyderpey. Şimdi kasım kasım kasılıyorum galiz Kasım'da. Yenilmiyorum, yenilemiyorum da. Bırakıyorum herşey olduğu gibi kalsın. Herşey olmasını istediği gibi kalsın. Benim olmasını istediğim gibi değil. Hani herşey olacağına varır ya bu da öyle birşey. Bırakıyorum olacağına varsın. Hatta bırakmıyorum da, görmüyorum hiç dokunmuyorum. Yenilemektense yineliyorum. Uzak tutuyorum kendimden kendimi. Bırakayım öyle dursun. Nasıl bulduysam öyle bırakayım hatta.
Silik bir zaman Kasım. Değişmeyen herşeyin biriktiği, değişmeyenlerin peşpeşe dizildiği bir zaman. Öyle bir zaman ki günler bile gereksiz. Kasım bir. Sonrası Aralık. Her gün aynı... O yüzden deşmiyorum Kasım'ı Eylül gibi. Yorgun olurum Kasım'da.. Bırakırım kendi haline herşeyi, ama en çok kendimi. Bunun adı durup beklemek değil elbet. Zaten ben ne yapıyorsam durup beklerken yapıyorum. Bunun adı öyle birşey değil. Başka da değil. Hiçbir şey değil Kasım. Bir zaman sadece. Bir de bakmışsın kış gelmiş. Güneş doğmaz olmuş tepemize. Yağmur çamur, kar kıyamet. Dışarı çıkana, çıkartana aşk olsun. Şöyle bir sinelim içimize, dinlenelim azıcık. Durup beklemeden ama, eşip deşmeden.
Ne bir ses var şimdi zamanda ne bir nefes. Sadece zaman zamanın adı. Benden uzak dursun, dokunmasın hiç bana... Kendi kendime, kendi kendimle şöyle bir dolanıp geleyim Aralık'a. Bu zaman sever hepimizi. Yenildiğimizin hemen ertesi, yenilendiğimizin hemen berisidir. Durup beklemeden, eşip deşmeden geçer Kasım. Öyle geçsin utandırmasın beni. Yenilenmeye, yenilmeye niyetim yok hiç... İsim falan da koymam olmayan çocuğa. Hiç yok Kasım. Halt etmiş diyenler Kasım'da aşk başkadır diye. Kasım'da herşey aynıdır. Ne yenilenir, ne yinelenir.

3 Kasım 2008 Pazartesi

Her Koşulda

Sahnede denemekten asla korkmamak gerekiyor. Sanatçı saçmalamalı, saçmaladıkça salt kendine ulaşmalı.. Saçmaladıkça kendimize daha çok yaklaşıyoruz. Kontrolden çıkmış bazı duyunumlarda buluruz bazen kendimizi. En biz o oluruz. Belki yani. Belki de değil. Denemekten zarar gelmez.. Denedikçe doğruya ulaşırız. Doğruya inanıyorsak tabii. Doğruya inanmayacak kadar cesursak eğer işte o zaman daha doğru herşey. Sahnede doğru yoktur..
Hayat koşullar değiştikçe değişiyor.. Biz de bu koşullarla birlikte değişiyoruz. Her koşulda verdiğimiz tepki ayrı. Saklanmamızın ve kaçışlarımızın, dimdik duruşlarımızın veya çöküşlerimizin hep nedeni var. Ve bu nedenlerin kaynağı; koşullar...
Koşullar değiştikçe tepkimiz değişir. İşte insan davranışlarının özü budur. Oyunculuğun da. Her koşulu bilmek, her koşulda ne yapabileceğimizi düşünmektir kendimize yaptığımız yolculuk. Bu yolculukta gördüğümüz herşey biziz. Birbirinden ne kadar farklı olsa da. Bir kalıp içinde, sıkışa sıkışa bocalarız her koşulda. Ama her koşulda farkılıkları farkettiğimizde, farkındalığımızla biz oluruz. Hayat böyle. Sahne de. Her şeye rağmen hayat sahne değil ama.. Koşullar bize uygun veya değildir. Öyle anlar vardır ki hayatta -sahnede de- o koşulda tepkisiz kalırız. Öyle değil midir.. Nutkumuz tutulur. O zaman susmasını bilmek zorunda kalırız. Oyunculuk da konuşmak değildir. Dimağmızı kocaman açıp, her koşulda kendimizi gördüğümüzde hep farklıyız. Ama özünde hep aynı. Hem farklı hem aynı. Sahne hayat gibi, ama hiç değil.. Kafam gittikçe karışıyor. Stanivslavski'yi öpüp geleceğim.

adı dua olan sevgilim

yedi rekat günah kıldım bedeninde
dizlerinde yedi zikir secdeye vardım
ihmalin uzak meleğine teninde aldandım
yapayalnızdım kendi kalabalığım içinde
tarih kadar yalnız
aşka aşina acıya unutkandım

er yüzlerde tavaf ettim bunca yıl kalp evini
kırk yemin kurtulmuştur sanırken içimin pınarlarını
inanmadığım allah’a
senin yüzünden inandım
adı dua olan sevgilim
yandım yandım yandım

sessizliğe borcum var birkaç kelime
sessizliğe borcum var birkaç feryat
sessizliğe borcum var birkaç çığlık
sustum yıllarca sustum kan içinde

ödeyemedim borcumu onca şiirle
adı dua olan sevgilim
yandı ruhumun gömleği
yedi deryalar içinde
aştım aştım aştım

aslında sen yoktun
yalnızca bir duayı sevdim ben
varlığın yalanımdı
aşktım aşktın aşktı
geçti gitti hepsi
geçti gitti işte
dudaklarım kilitli
yasin yasin yasin

çok şükür ölmeden
son duamı ettim ben
allah beni terk etti
kendi dağımı kazdım defterime
gün geldi buradan da gittim

m. mungan

2 Kasım 2008 Pazar

Cinsellik Açık Bir Kapı


gereksiz olmuş selam vermek artık şehr-i boğaziçi’nde
pusulası şaşmış kızlar aşık olmuş tanımadan birbirlerine
insanlar istif taksilere dolmuş cumartesi eğlencesinde
kalpler vuruyor, hep kulaklar tıkalı tarihin en eski sesine

cinsellik açık bir kapı, biri onu artık kapatmalı
iyi olan her şey gibi, bu da artık çok fazla kurcalanmamalı
cinsellik açık bir kapı, biri onu artık kapatmalı
güzel olan her şey gibi, bu da artık çok fazla kurcalanmamalı

hangi gönül kimde belli değil artık şu ihtiras eğlencesinde
kırılan kalplere amatör deniyormuş, kızlar usta olmak peşinde
yıllarca sürmüş ilişkiler artık yok olmanın arifesinde
sevgisizlik artık almış da yürümüş, sonumuz boğaz köprüsü’nde

cinsellik açık bir kapı, biri onu artık kapatmalı
iyi olan her şey gibi, bu da artık çok fazla kurcalanmamalı

1 Kasım 2008 Cumartesi

hem karnım doysun hem pastam dursun

Sigara içmekten ciğerlerim helak oldu günlerdir. Sıkıntıdan diyorum kendime, anneme de. Günlerdir hiç çıkmadım evden. Hastaydım... İyileştim sayılır. Üzerimde nedenini bilmediğim ve hiç bilemeyeceğim bir durgunluk var.. İçimdeki sıkıntıyı büyüttükçe kendim küçülüyorum. Hiç bir şey yapmak istemiyorum.. Ama çok şey olsun istiyorum.. Dolanıyorum evde. Saçmalıyorum bolca. Evden çıkmadığım şu üç beş gün delilik raporum adeta.. Alkım'ı özlüyorum... Çok kişiyi özlüyorum. Birçok insanın yokuluğunu hissediyorum. Sigara içiyorum. Konuşasım yok hiç. Yetiştirmem gereken işler var, yapmıyorum. "Hadi gelsene!" diye arayanlar oluyor, bahaneler uyduruyorum. Çıkmak istemiyorum evden. Kendimi cezalandırıyorum. Kafam karmakarışık. Nerden bakacağımı bilmediğim bir mesele var içimde. Ne olduğunu da bilmediğim. Bir yandan birileri benle ilgilensin istiyorum, bir yandan kimseye yanaşasım yok. Hele yeni insanlar tanımak, asla! Artı bir istemiyorum artık hayatımda. Sonu ünlemle biten cümleler kuruyorum. Kendi kendimi kandırıyorum... Bir şeylere inanmam lazım. Beni kandırması lazım birilerinin. Sanırım daha önce hep böyle ayakta durdum. Şimdi günlerdir evdeyken, birilerinin beni kandırma şansı yokken, kendi kendimleyken zorlanıyorum bu kadar. Kendime bu kadar salt bakmam korkuttu belki de beni. Hatta belki benim bütün sorunum bu; korkmam. En çok kendimden korkmam, asla inanamam kendime. Oysa her boku bildiğini sanan bir yeni yetme var içimde. Hiçbir şeyi ve kimse beğenmeyen, herşeyde bir hata bulan... Kendi kendimeyken sadece kendi hatalarımı görmem ezdi galiba beni. Şu ana kadar kimseyi ezememiş olan ben, kendimi ezdim hiç acımadan. Nefret ettim herkesten. Haber programlarından, dizilerden, filmlerden kitaplardan.. İnsanlardan. Bunların hepsiyle birlikte yaşayan kendimden. Acaba düşündüklerim ne kadar doğru veya hissettiklerim. Acaba doğru bir meslek mi seçmiştim. Bilmiyorum. Sonuç hep bu. Hiçbir şey bilmiyorum. Ama her boku bildiğimi sanıyorum. Hayat böyle değil, evde oturup korkmakla geçmez elbet.. Dışarısının pisliğinden kaçarak olmaz. Pisliğe bulaşmadan olmaz. Hiçbir şeyi beceremez, hiçbir şeyi başaramaz hissediyorum kendimi. Hiçbir işe yaramazım fena halde. Kendime bile yararım yok.. Şüphelerle büyüyorum. Kendim hariç herkese inanıyorum.. Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin diyorum kendime. Önce deveyi sonra diyarı halletmeliyim.. Büyümeliyim. Pişmeliyim.. Çok pişmeliyim.
Hiç böyle birşey yazmak istemedim. Aslında yazmak da istemedim hiç. Yazmamayı öğrenmeliyim. Belki artık yazmamalıyım. Galiba bunu da beceremedim..
Gitmeliyim.