24 Ağustos 2008 Pazar

Unutmak

Bugün tam bir yıl olmuş. Tastamam bir sene. Olmuş diyorum çünkü şimdi farkettim. Bugün artık dün olmuşken. Bugün aklımda biri vardı. Beynimi kapladı. Unutmuşum resmen. Şaştım da kaldım kendime. Aslında yazacak çok şey var ama şaşkınlığımdan yazamıyorum.
Tam bir yıl olmuş! Ne eksik ne fazla. Bir sene.
Çok şaşkınım. Unutmazdım ben. Unutamazdım (son anda hatırladım gerçi)
Tam bir yıl. Yazacağım ama şimdi değil. Bir yılı biraz geçince.

bir sorum(n) var



Ve tabii beklenilen cevap o değildi. Aslında cevaplar hiç yoktu. Bekledim durdum ama. Yine beklerim, böylesi güzel. Durup beklemek güzel. Hayatı hareketlerle öğrenmekten daha az zor.
Kolay değil tabii. Daha can acıtan cinsten ama daha lekesiz. Etkisiz olmak güzel. Hayatı beklemek güzel. Cesaret de güzel ama.
Ama beklenilen cevap o değildi. Ben cevap beklemeye devam ediyorum yine. Cevaplar,çoğu kez sorunun karşılığı olmasa da hiç bir zaman çözülmeyecekse de güzel. Ben böyle güzelim. Beklerim.
Yarayı deşerim ben hep. Korkmam yüzleşirken defalarca. Canımı acıtan herneyse işte canımı acıtması güzel. Sadistlik mi bu? Değil. Hayat bu. "hayat kişisel gelişim kitabı değil" çünkü. Çünkü hayat "yarın güzel olacak" diye yaşanmıyor. Çünkü yarın yok. Zaman da yok. Geçmez bende zaman. Hayatlar geçmez. Meseleler kapanmaz çoğu kez. Birikir durur. Ben böyle büyüyorum. Hayat anlarla yaşanır. En azından ben öyle yaşıyorum. Veya yaşamaya çalışıyorum.
Ve tabii beklenen cevap bu değildi. Yarın başka bir gün olacaktır. Buna eminim. Bugün de bitti. Yarın da bitecek. Hayat da bitecek. Koca bir hayat kalmayacak akılda. Benim kalmaz en azından. Zeki değilim ben o kadar, tutamam kafamda koca hayatı. Dönüp baktığım anlar kalacak benim aklımda. Onlar için ağlayıp, onlar için gülüp, "keşkelerimle" yaşayacağım. Çünkü hayat bir sonraki gün değil. Hayat; keşke, malesef, eğer.
Aniden düşmek güzel.
Aniden kalkmak güzel. Ani olmak güzel. Hayat günler, yıllar veya aylar değil çünkü. Hayat anlar. O anı gördüğün anda an senindir. Acıların da senin. Sev onları. Ben seviyorum. Nereye kadar düşersin ki? En fazla nerden düşersin ki?
Düştüm bu sabah. Yarın da düşerim. Sonra yine kalkar yine düşerim. Düştüğüm yeri öperim.
Kafamı duvara vurasım var. Ama üst komşumuz rahatsız olur.


Kırmızı bir at çizerdim,
Kırmızı bir at,
Bak bu da kafası.

'nereden geldim nereye giderdim?'
Bu da düşünen kafanın bana sorusu.
'sür beni sarp kayalıklara oradan aşağısı başka yerin konusu'

Ah dedi senin durumun fena
'ah ' dedi, ' kalbinde bu neyin acısı?'

Dayanamaz kalbim içinden çıkardım
Utanmadan dünyaya tepeden bakardım!
Kimse beni bilmez,
Bilmez beni bilmez,

Bilmez beni kimse, ben hep saklandım

' yanmalısın sönmelisin ruhları incitmeli...
İnanırken yalanlara delirmiş olmalısın!


Bakmalısın, görmelisin acıyan yerler neresi.


Varmak için heplere önce hiçi göze almalısın
Ah o kızgın bakışın bir de üzgün bakışın
Yüzlerce gülüşün ve anidir düşüşün! '

Üzülmeye gelmez, giderdim aramaya ruhumun parçalarını
Üzerime bir bir dikerdim, beni nasıl isterdin?
Tek parça
Yoksun, nedenin yoksa!
Kime güler yüzün?
Kime ağlarsın?

-çek bir sandalye çek ve otur,
Mumlar var, mumları yak
Anlatacaklarım uzun, uzundur yollar
Ve her ne yöne gidersen git beter gibi sonsuz ama
Yoksun nedenin yoksa!-


Yokum nedenim yok benim!
Kime güler yüzüm?
Kime ağlarım?
Duruyorsam ne duruyorsun?
Yarına kalsam ne umuyorsun?

Ağlarla kaplı hiç bilemezsin!
Her yanım, her sözüm, her savaşım, her yönüm
Öyle zor, öyle zor geliyor ki her yeni gün...