7 Eylül 2008 Pazar

Yaşasınlardan bildiriyorum; yaşasıığğn!
Bugün uzun zamandır beklediğim bir haber aldım. Nasıl da mutlu oldum ahanda bu kadar olur. Çocuk esirgeme kurumunda bebelere dans dersi vermeye başlayacağım salı günü.
uzun zamandır başıma gelen en güzel şey. fena halde heyecanlıyım =)

un amour platonique

{Eylül'e ara}

Gerçek aşklar tek başlı olanlar. İki kişi aynı anda aşık olamıyor modern dünyalarda. Aşkın o hastalıklı hali (bir de bunun -de hali -den hali var- ancak tek kafada var oluyor. Ve insan bu hastalıklı durum içerisinde beyninde bir ur yaratıyor hızla. Hergün biraz daha hızla. Kocaman kocaman oluyor ve bir iğne ucunda son buluyor. Dağılıyor tüm bedeni sarıyor. Anı olarak kalıyor. Her hastalıktan sonra beden güçleniyor. Bağışıklık kazanıyor. Kimileri böyle büyüyor.
Aşk saçmalıyor insanı. Hele bir de saçma bir insansa bu aşık olma gafletindeki varlık. Hiç düşünmediği asla düşünemediği şeyleri düşlemeye başlıyor. Kafasında bir evren yaratıyor. O evrenin merkezine birini oturtuyor. Önünce secde ediyor sonra. Tabii sonra ateist de olabiliyor ama bunun konumuzla ilgisi yok. Kendi kendine yarattığı bu evren kendinden bağımsız bir şekilde, kendi kendini yok ediyor. Bu da kıyamet ama bunun da konumuzla ilgisi yok.

Aç parantez. Ramazan dolayısıyla üzerimde bir dini, bir ruhani dangalak dolaşıyor ve bu da cümlelere burnunu sokarak sinirimi bozuyor. Kapa parantez.

Aşk insana yapmayacağı şeyleri yaptırıyor. Hastalığın belirtileri bunlar. Kafasından garip garip şeyler geçiyor. İşte bunların hepsi bittiğinde saçma sapan triplere giriyor. İki gün önce aşkından geberdiği adam/kadından amına kodumun çocuğu/karısı diye bahsediyor. Tabii bu saçmalama ritüelinin en hafif boyutu. Kendi kendine intikam yolları arıyor. Canını acıtmak istiyor karşısındakinin. Sanki suçu varmış gibi karşıdakinin. Kendi yarattığı dünyadaki küresel saçmalamanın faturasını bu dünyanın tanrısına çıkarıyor. Kendi yarattığı tanrıya.
Oysa anlamıyor karşısındakinin suçsuzluğunu. Herşeyin sorumlusunun kendisi olduğunu anlamıyor. Anladığı anda öğrenmiş oluyor. Eğer anlamıyorsa bunu asla öğrenemiyor ve büyüyemiyor. Öğrendiğinde ise yoluna devam ediyor. Bu aklı başında kişi, bu saçma süreçten sağlam çıkabilmiş insan modeli. Bu süreç boktan. Bu süreçten çıkma çabaları da boktan. Zaten böyle çıkabildiğinde aklında güzel şeyler kalıyor. Ne kızıyorun kafanda yarattığına, ne köpürüyorsun. Sadece öğreniyorsun. Karşındakinin özünü görebiliyorsun.
Aşk insanı saçmalatıyor. İlişkiler değil ama. Onlar yıpratanlar. Aşk diye bahsettiğim şey tek bedende ve tek beyninde vuku bulan hadise. Aşk zor. Mantıksız ve nedensiz. Aşk insanın zekasını düşürüyor. Davranışlarını değiştiriyor. Bu süreç bittiğinde ise -aklı başında bir insansa eğer- herşey normale dönüyor. Bunu da yaşamam gerekmiş diyor. Bir tık daha büyüyor. Karşısındakini sevme nedenlerini görüyor. Eğer bu hastalık bitince hala sevilebilecek bir insan olduğunu gördüğünde, güzel bir insan tanımış oluyor. Hele aşık olduğu kocaman bir adam/kadınsa eğer kalbinin içinde hep kalıyor. İleride bazen gülüyor bazen gözleri doluyor.
Aşk bitiyor. Bitmeyenler kandırılmışlık, ihanet ve bile bile açılmış yaralar.
Aşk bitiyor. Bittiğinde hala sen, sen olarak kalıyorsan, bir tık daha büyümüş, karşındakine hala insan olarak değer veren bir insan oluyorsun. Onun suçsuzluğunu, hayatın cilvesini öğreniyorsun.
Hatta ve hatta iyi ki sevmişim ben bunu diyorsun, öyle huzur doluyorsun.

Eylül 3

Bazı şeyleri öğrenmek güzel. Öğrenme süreci kötü ama. Eğer öğrendiğiniz şeye inanmak istemiyorsanız, öğrenmeye çalışma süreci zor. Ama sonuçta öğrenmek güzel. İnsan kafasında yarattığı şeyin sıfatlarını da kendi katıyor. Kendi dünyasında var ettiği o neyse işte yine kendi dünyasının içinde şekilleniyor. Yarattığı şey o oluyor. İçini kemiren cümleler bir şekilde senden bağımsız ilerleyince karşına "öğrendiğin şey" olarak çıkıyor. İlk çıktığında kötü. Kaşları çatık, umutsuz ve acımasız. Ama bu öğreti sonunda muhtemelen doğru olan oluyor. İnsan ilişkilerinde veya kendi içsel yolculuğunda bu öğrenme süreci hep sancılı. Bir şey öğrenmek güzel ama. Eğer gerçekten akıllı bir insansan -ya da ne bileyim akıllıysan ama ısrarla kullanamıyorsan da olur- öğrendiğin şey her zaman yararına oluyor.
İnsanlara tahammül sınırlarım daraldı biraz. İnsanlar aptal, saygısız ve düşüncesiz. Onları öyle kabul etmek sancı. Onları artık öyle kabul etmemeye başlamak ise öğrenmek. Öğrendiğinizde biraz daha rahat herşey. Süreç kötü tabii. Herşeyin süreci kötü. Beklenen herşey kötü aslında. İşin içine zaman girdi mi kötü herşey.
Kafamda oluşmaya başlaması bundan iki hafta öncesine dayanır. Ama kabullenemedim bir şekilde. Çünkü kabullenmek öğrenmek. Öğrenmek istemedim bunu. Belirsiz olsun istedim birşeyler. Belirsizlik güzel çünkü, belirsizliğin olduğu yerde umut var. Umut güzel bazen. Ama bir şekilde içinde yarattığın şey ufak ufak, damla damla erimeye başladığında, tüm gücünle kafandan ittiğin bu kabullenme biraz daha büyüyor. Büyüyor ve sonra öğrendiğin şey oluyor.
İnsanları çabuk severim ben. Başta kıl olunacak kadar ukala, şımarık ve kendini bilmez değilse her insanı sevebilirim kolaca. Çok kolay da soğurum ama. Tersim pistir. İnadım inat.
Şimdi öğrenmek zor geliyor gözüme. Birşey öğrendikten sonra hayat daha kolay. Bildiğin soruyu çözüyorsun hiç takılmadan. Ama öğrenmek bir şekilde de kabullenmek. İnsanları, hayatı. Bazı şeyleri kabullenmek kötü. O çaresizlik. Bazı şeyleri kabul etmek güzel. Bu öğrenmek. Öğrendiğinde daha kolay herşey. Aslında hayat kolay. Zor eden biz ve kafamızda yarattığımız nesneler.