29 Nisan 2009 Çarşamba

Yazalım

27 Nisan 2009 Pazartesi

Diyeceğiz ki

Ve hayat hepimize kocaman bir nanik yaptı diyeceğiz bir zaman sonra. Ya da vay anasını bu da oldu ya artık hiçbir şey şaşırtmaz bizi diyeceğiz. Sahi nereye gitti o? Bir zamanlar en yakın arkadaşımdı. Bu kadar kolay mıydı dostlukların bitmesi? Diyeceğiz. Laf aramızda kalsın ama ben şu salağa bilmem kaç yıl önce mal gibi aşıktım diyip güleceğiz. Kim bilir belki şunu yapmasaydım var ya kesin böyle olurdu, şu şu olurken de ben bunu bunu yapardım.. Ah ah kafama sıçayım, oysa falancayı dinlemeliydim. Diyeceğiz.
Benim üniversitede bir hocam vardı diye başlayan cümleler kuracağız. İyi ki evlenmişim diyeceğiz belki. Ya da evlendiğim güne lanet olsun! diyeceğiz. Şimdi mesleğe ilk başladığım zamanı hatırlıyorum da nasıl da komikmişim deyip kendi kendimize güleceğiz. Eskiden bu semt böyle miydi? Araba geçmezdi bizim sokaktan diyeceğiz. Ne! O gerizekalı bunu bunu mu yapmış? Bir de okulda herkes onla kafa bulurdu. Bak işte! kimden ne çıkacağı belli olmuyor diyeceğiz. İyi ki çocuk yapmışım, hayatımın en doğru haltını yemişim ağzımızadan çıkan en tatlı, en kendinden emin cümle olacak bir zaman sonra.
Zaman notasını şaşmadan, ritmini bozmadan akıp giderken. Hayat sağlamasından hiç şaşmamaya devam ederken öyle laflar edeceğiz ki ağzımızdan çıkan her heceyle bir kez daha büyüyeceğiz. Vay be yaşlandık! diyeceğiz bir dost meclisinde.. İlk kitabımı yazarken o kadar zorlandım ki anlatamam diyeceğiz. O kadar çok söz olacak ki hayatımızda.. Şimdi ben bir sonraki cümleyi yazacağım..
Okuduğumuz kitaplar değişecek, bugün kendimizi dünyanın en şık insanı zannederek giydiğimiz kıyafetlere yıllar sonra güleceğiz. İlk okula gittiğimiz yıllar bir dönem filminin zamanı olacak. Güldüğümüz ve ağladığımız şeyler değişecek, saçlarımız dökülecek belki.
Bunları yazarken, hatta aklımdan geçirirken hem yüzümde ilginç bir tebessüm hem kalemim de meraklı cızırtılar, hem de zamanın hepimizin gözlerinde bıraktığı hüzün olacak.
Ömrümüz yettiğince yılları devirirken, değişmeye, değişimin kendisine hep tanık olacağız. Asla dememem dediklerimizi bir bir söylerken, bir gün ağzımızdan çıkmasını deliler gibi istediğimiz şeyleri haykıracağız. Evet! Yaptım! diyeceğiz. Nasıl da tatlı olacak annenin ya da sevgilinin boynuna sarılıp zaferlerimizi kutlamak. Ya da hüzne yenik düşüp ağlayacak omuzlar aramak. Bunlar olurken, biz hep söylerken, yeni söyleyeceğimiz sözler sırada bekleyecek. Ve şuna eminim ki; söyleyecek hep bir sözümüz olacak. Başka şeylere kızacağız, destekleyeceğiz, duygulanacağız. Bunların hepsini yapacağız. Başka başka. Değişen tek şey o başkalar olacak. Böyle düşününce yarını -hem de hiç kaygı duymadan yüzdeyüz teslimiyetle- hayat nasıl da üst üste dvdsini izlediğimiz bir dizi gibi geliyor kulağa. Nasıl da heyecandan yerinde duramayan bir çocuk gibi. Söz de bitecek zaman geldiğinde. Ama hep bir sonraki repiliğimizi bekleyeceğiz.
Biz büyür, zaman akarken hayat hep olacak.Ve tabi söz de. Planlarımız Tanrı'nın ince espri anlayışı altında ezilip kalacak.

ve aşk kalabalığın arasında kayboldu


Sıkıntılı bir gün olacağını sezmiş miydim bilmiyorum, bir türlü kalkamadım yataktan. Geçen zamanla daha da teslim olduğum aşk dört aylıktı. Büyüyordu, büyüyecekti.. Hep.
Ben, seni ancak bu kadar mutlu edebiliyorum. Bu kadarım. Hepsi bu. Eğer hala mutlu olamıyorsan başka bir şey yapamam dedim. Ben gideyim dedi. Git dedim. Son anda sarıldım "seni çok seviyorum, sağol her şey için" diyebildim. Oysa gitme demek istedim. Hatta yalvarabilirdim bile. Gitmeni istemiyorum demek istedim. Demedim. Gitti.. Bir şey demeden..
Atlas pasajının önünde beklerken koca kalabalığın içinde kayboluşunu izledim. Tıklım tıklım insan ordusu her adımında onu gözden kaybetmem için çalışıyordu. İstiklal bir olmuş, kalabığını zehir etmiş emek emek büyüttüğüm aşkı yutuyordu.. Saniyelerle. Her adımda nefesim biraz daha kesildi. Kalabalık gittikçe büyüdü. Gözlerim doldu. Uzaktan arkasını döndü, beni gördü mü bilmiyorum. Sigaram yoktu. Saatlerdir oturduğumuz yerde aşktan ve arkadaşımdan sigara içiyordum. Şimdi buna tesadüf mü derim, dilim varır mı bilmiyorum. İçinde sigara olmadığını bile bile çantamı açtım. Belki de bir şeylerle uğraşmak istedim, yüzümü yoldan ayırmak istedim, bilmiyorum. Şimdi buna tesadüf mü derim bilmiyorum ama boş sandığım paketimin içinde son bir sigara bekliyordu. Bu an için gizleniyordu. Ben bile bilmezken dakikalarımı, hiç bilmediğim yüzlerin üstüme üstüme geldiği sokakta çantamdaki son bir sigara biliyordu olacakları. Buna emindim. Bu an için oradaydı. Yaktım. Böylesi bir durumdayken dahi bunu düşündüm. Hayatın engel olunamaz hallerini, benden habersiz akıp giden bir yaşamın, yine benden habersiz gizlenen bir dal sigarasını. İçtim. Ağlamaya başladım. Yüzümü duvara çevirdim. Üzerime üzerime gelen yüzlerce insandan utandım. Belki de tanıdık birine rastlamaktan korktum. Kimseyle konuşamazdım. Şu anımı, beni bekleyen bir dal sigarayı düşünmeliydim. Sahi hayat gerçekten bizden bu kadar habersiz kendi gizlerinden fısıldarken biz hepsine boyun eğmek, teslim olmak mı zorundaydık? Öyleydi. Belki de değil. Ben yüzümü sakladım. Sigarayı söndürürken bir dilenci amca gelip "abi sigaran var mı?" dedi. Yok dedim. Her türlü kaygıdan muaf bu amcaya karşı, onun bu umursamazca; hiç tanımadığı bir insandan sigara isteyecek açıklığına karşı ben onun beni ağlarken görmesinden utandım. Yok abi dedim. İçeri girdim. Biraz sonra yan mağzadan gelen genç adam dilenci amcayı azarladı. "siktir git. görmeyeceğim seni bir daha burada" dedi. Böylesi acınası bir haldeyken ben ona acıdım. Keşke çantamda benden habersiz bir sigara daha olsaydı dedim. Belki de benden habersiz ve artık içmiş olduğum tek sigara da bana acımıştı. Ne kadar da her şeyden emin görünüyorsun oysa hayatın kendi ritminden nasıl da habersizsin diyordu. Demiştir. Tekrar dışarı çıktım. Az önce aşkın ellerimden kayan bir sabun gibi uçup gittiği caddeye uzun uzun baktım. Belki biraz ileride beni bekliyordu, belki hiç gitmemişti. Merdivene çıktım. Üşüdüm diyordum. Ama hayır bu kez teslim oldum, belki beni görür diye çıkmıştım merdivene. Görmedi. Belki de gördü ama gelmedi, gelemedi, bilmiyorum. Metroya bindim. Otobüse bindim. Yanımda oturan aşka benziyorudu, durakta bekleyen de. Sonra sigara almak için girdiğim bakkaldaki birkaç kişiden biri de. Bazısının burnu, dudakları, saçları piercingi. Bir anda farkettim ki bütün dünya ona benzemeye başlamıştı. Aşkı benden saklayan, gizleyen bu şehir bir anda aşkın kendisi olmuştu. Arkadaşımdaydım. Eve girer girmez banyoya girdim. Aynaya baktım, yüzümü yıkadım. Ona benziyordum. Her şey ve herkes ona benzemeye başlamıştı.
Onun bana aldığı kupadan su içtim bütün akşam. Arkadaşımın evinde bardak yoktu. O gün bana bir kupa almıştı. Hayatın koca bir tesadüf olduğuna inanan henüz gıdım pişmemiş, santim büyümemiş ben, dünyanın kapılarını açmaya karar verdim. Hiçbir şeye ve hiç kimseye hakim olmayacağımı, koca evrene bilhassa zamana asla vakıf olmayacağımı anladım. Sabah uyanıp okula giderken son bir sigara vardı çantamda. Yaktım, dumanla birlikte sabah ayazına karıştım...

23 Nisan 2009 Perşembe

Aşk'la Zaman

Aşk teslim olduğum bir rüzgar; içimi ısıtan. Duran, durup bekleyen her şeye rağmen, beni durmadan değiştiren; aşk. Değiştiğim şey aşk. Değişemeyeceğim şey aşk. Elimde tuttuğum kitap.. Kitabı bana alan aşk. Kolunda yürüdüğüm aşk.
Tam ortasına düştüğüm, durup beklemediğim, geçmişimi kabullendirip, geleceğime ortak ettiğim. Hayallerimi bir ettiğim. Koca bir tekilliği var ettiğim aşk. İçimde günbegün büyüyen, her geçen gün benden olan, ben olan aşk.
Büyüyen aşk. İnandığım her şeyi unutturan aşk. Yepyeni bir beni kabul ettiren aşk. En güzeli. En güvendiğim..
Aşk; günüm, yarınım.. Kendimi tam bildiğim, zamanı iliklerimde hissettiğim; aşk.
Aşk dört aylık.

16 Nisan 2009 Perşembe

Vize

11 Nisan 2009 Cumartesi

Bilmemek

Kaderi kördüğüm etmişim bilmeden. Yolumu hep kaybetmişim. Nereye gideceğimi hiç bilmemişim. Boşa çıkmış dilimden sözler. Bir hiçe kurmuşum cümleleri. Öncesinde hayatı hiç bilememişim. Zamana ermemiş hiç aklım. Küçücük avuçlarım tutamamış gerçekleri. Aksimi dahi görememişim aynada. Vefa nedir unutmuşum. Kini, kötülüğü, art niyeti sezememişim. Bilememişim. Bilsem de görememişim. Bedenimi büyütürken, ruhumu ana rahminde bırakmışım. Ben zaman nedir hiç bilmemişim.
Dönüp bakarken zerre kadar hayata, göz kapatıp açıncaya geçen senelere; öğreniyorum mucizeyi. Hayat; içinde nice alamet, nice mucize saklayan bir istirdye; benim hep derinlerde aramaya çalıştığım, oysa karaya vurmuş, aşkiar.
Aşkı aramışım salya sümük yastıklarda. Gezinip durmuşum belirsiz. Aşk aramakla bulunmazmış, bilememişim. İki laf arasına sıkıştırılamazmış. Bir muhabbetten fazlasıymış aşk. Onlarca sesten mürekkep değil, saf sessizlikmiş aşk. Nedensizmiş. Nedenleri varmış elbet ama sorgusuzmuş. Körü körüneymiş aşk. Gözleri kapalı, dili lalmiş. Aşk büyüdükçe beden küçülürmüş. Bilememişim. Senebesene bilmediğim bir hisse kaptırmaya çalışmışım kendimi. Kaptırmışım da. Belki de sadece kaptırmak istemişim.
Hayatı en karanlık sokaklarda aramaya karar kılmışım nedensiz. Tüm bu nedensizlikler içinde, hayatın ne kadar nedenli olduğunu bilememişim. Aşk ne kadar nedensizse, hayat da o kadar nedenliymiş. O zaman öğrenmişim ki; aşkın olduğu yerde hayat susarmış. Aşkın sessizliği bastırımış yaşamın tüm tıkırtılarını.
Ve öğrendim ki aile terkedilmesi en yanlış sevgiliymiş. Ailesiz olmazmış. Babanın varlığı dahi yetermiş. Annenin sesi ödüllerin en büyüğüymüş. Kardeş tarif edilmez bir parçaymış. Aile evrendeki ait olduğum tek yermiş.
Bildiklerim, öğrenemediklerimmiş. Gündüzün kavgası, gecenin yorgunluğuna yenilirmiş.. Yalnız, yapayalnız kaldığımızada dönermişiz yine ana rahmine. Kalabalıkmış bizi hayatta tutan. Ne kadar kaçsak da hayattan, hayatın varlığıymış varlığımız.
Aşk saf bir sessizlikken, hayatın tüm ritmi kimi zaman notası şaşan bir melodiymiş.
Bir yerde var olmanın en özel hali; o yerden bir gün çıkıp gidecek güce sahip olmakmış. Ait olmak, kimi zaman kökleri olmayan bir ağaç gibi özgürlükmüş.

Şimdi bedenim büyür ve ruhum ana rahmine sıkışırken. Öğrendim ki; huzur aslında rahimden hiç çıkmamakmış. Beden dediğin dünyalı, ruha kafa tutamazmış. Büyümeyeceğim dediğinde büyümezmişsin. İstersen zaman geçmezmiş. Zaten neymiş ki zaman? Koca bir gürültüde bedeninin büyüdüğünü izlerken, ruhuna sarılıp sessizlikte aşkı solumak mı? Öyleymiş.

8 Nisan 2009 Çarşamba

Bahar'la


Önce elini vermiş insanlara, sonra kaptırmış kolunu boydan boya, çocuk. Şimdi temizlemeye çalışmakta kaderin kirlerini, hayatın potlarını. Şimdi derin bir nefes alıp geri vermekte. İnsanları itmekte hızla. Küçüldükçe küçülmekte çapı. Büyüdükçe büyümekte kalbi. Çapı da kalbi de sadece birinde çocuğun. Kendi aşkının tam içinde. Zaman ise sallanıp gitmekte yolunda. O zaman yelkenler fora.

Küçülürse bir gün çocuk.
O zaman kapar gözlerini zamana.
Hayat akıp giderken,
Tepe taklak bir pupa.
O zaman seyre dalar
Hem aşkına hem gün batımına.

Sessizlik de dinlenirmiş. En çok bunu öğrendim geçen zamanla. Hayatın kalp atışlarını dinliyorum. Tık tık atıyor zaman. Koşmalı mıyım peşinden diye düşünmüyorum. Ne kadar yorgun olsa da bedenim, hayallerim ardımdan tatlı bir rüzgar gibi iteliyor beni.
Yarın güzel. En güzeli yarın hatta.
Geçip giderken içimden bahar, öğrendim ki; her duygunun bir sesi vardı; umut büyülü bir şarkıydı. Ve öğrendim ki her insan bir mucizeydi, hayatta her şey olası...

Fotograf: Kayısı Çiçekleri.

2 Nisan 2009 Perşembe

Merhametli Zamanlar

Unutmak, unutamayarak geçen zamanlardan daha zor değil. Unutmak kolay. Ama ben ezberliyorum hayatımı. Her anı, her noktayı. Teker teker kazınıyor kafama; bir yerde incinmişsem, kalbim kırılmış, umudumu kaybetmişsem. İsimler, telefonlar, programlar hepsi uçup gidiyor aklımdan. Zerresini tutamıyorum hafızamda. Kalbim ilk ne zaman kırıldı bunu hatırlıyorum. Defalarca kırıldığında hepsini kazıyorum kafama. Kazıyorum da kızamıyorum. Kimseye gönül koyamıyorum. İtemiyorum kimseyi kendimden. Kin tutamıyorum. Ben kin tutmadıkça kin beni tutar oldu. İnsanlar benim yıktığım duvarlardan aldıkları cesaretle tüm duygularımı yağmaladı. Hatırı sayılır bir zamandır dağınık ruhum. Karman çorman. Ne nerede, ne için bilmiyorum. Sebepsiz benim hislerim.
Güven benim için mavi boncuk. Ön yargılarımı bağışlamışım çocukken. Herkese ve herşeye açık hayatım. Ben bu herkes ve herşey karışısında ne kadar güçsüz olursam olayım öyle.
Unutmak zor. Ama unutmaya çalışarak geçirilen zaman kadar değil.
Ama şimdi bahar tüm yenidenliğiyle düştü hayatıma. Kir görmemiş bir bebeğin elleri gibi günler. Taptaze.
Hayat akıp giderken yine; hiç durmadan. Bahar fısıldıyor aşkın en umarsızını. Fütursuzca büyüyor tabiat. Büyüdükçe ısınıyor içim..
Ve zaman yine getiriyor hayatın en çıkmazına bir açık kapı. Bahar bağışlıyor tüm günahlarımızı. Unutmaya izin veriyor en sakınılan anlarımızı.