27 Temmuz 2010 Salı

Ev Oturması

Temmuz da bitiyor. Yaz gidiyor yavaş yavaş. Gitsin. Bitsin. Eminönü'nde yağmura yakalanırsanız bir yaz günü sakın turistik bir kafede oturmayın. Türkçe konuştuğunuz için kendinizi çok değersiz hissediyorsunuz. Yapmayın. Alt geçitte onlarca insanla yağmurun dinişini beklemek daha güzelmiş. Ben yaptım, siz yapmayın. Hayatta da böyle kesin kurallara ihtiyacımız var. Onun öyle olmasını istemiyorsan böyle yap gibi. O kurallar var aslında. Herkesin herkesten duyduğu, üzerinde tecrübe yazan, çoğu zaman işleyen ama netice itibariyle herkesin kendi kendine varabileceği gerçekler. Hayat çok sınırlı aslında. Çok temel kurallar var. Yağmur yağdığında kapalı bir yerde durmak gibi; eğer ıslanmak istemiyorsan. Ya da acelen varsa evde oyalanma; eğer gitmen gereken bir yer varsa. Deneyip de bulduklarımız, deneyip de bulamadıklarımızın yanında duruyor oysa. Hepsi yanyana. Hayat çok sınırlı. Neler yapabilirsin ki en fazla? En fazla ne kadar ıslanmadan durabilirsin yağmurda. İstanbul gibi çileli bir şehirde yaşıyorsan geç kalmamak gibi bir lüksün yok hiçbir yere. Bunlar da temel kurallar. Her kuralın bir panzehir kuralı var. Onun yıkılması için mutlak bir neden var.
Kural Bir: Zaman geçer. Zaman hızla akıp geçer hem de. Fark etmeden, hissettirmeden notasından şaşmayan deneyimli bir orkestra gibi usul usul geçer. Eğer zamanla bir problemin varsa, onu yakalamak ve içinde kendine yer bulmak istiyorsan; evde oturup beklememelisin. Çünkü bilinir ki evde geçmiyor zaman. Ev saatiyle yerel saat arasında birkaç yıllık bir fark var. Evde zaman hep birkaç yıl geride. Zamanın içinde kendine bir yer arıyorsan dışarı çık. Zamanın Dünya'nın yerel saatiyle bir olduğu, aynı anda attığı tek yer dışarısı. Evden dışarı.
Evden dışarı çıkacak mecalim yok. Günlük "ertlemelerime" geçen her günle bir yenisini ekliyorum. Yarın giderim dişçiye gibi cümleler günlük mecburiyetlerim oldu. Fark edemediğim şey ise, benim yarınımın dışarının yarınına eşit olmaması.
Kural İki: Eğer gelecekle ilgili kaygıların, yapmak istediğin şeyler varsa üstelik bunlar çoksa evde oturma. Çünkü evin geleceği yok. Hep bir mışlı geçmiş zamanda kalarak gelecek planları yapılmaz. Romancılar bile romanlarını evde yazmaz. Dünya zamanıyla bir tutmak için kalemini sokağa çıkar, zamana karışır. Evden çık.
Aslında sıkıntılı günler yaz ayları. Hiç öyle yaz, plaj, alkol heyoo kafası değil. Yaz aylarında zaman yavaşlıyor. Aheste aheste yayılıyor etrafa sıcaklık, nem. İnsan ağırlaşıyor. Boşuna demiyorlar yaz şişkinliği diye tombik kadınlar. Yaz şişiriyor. Bu yavaşlığın etkisine girilmeyegörsün. O zaman kolunuz asla kıpırdatılmaması gereken bir cisim oluyor. İp üstünde yürüyen cambaz gibi büyük bir dikkatle kıpırdatmıyorum kolumu. Yaz ayları erteleye erteleye geçer. Erteledim erteledim Temmuz'u bitiriyorum. Ağustos'a şimdiden selam olsun. Daha fazla yazamayacağım sanırım, parmaklarım yoruldu (!)
Bildiğim ve asla uygulamadığım kurallarım ve ben evdeyiz. Bekleriz.