27 Nisan 2009 Pazartesi

ve aşk kalabalığın arasında kayboldu


Sıkıntılı bir gün olacağını sezmiş miydim bilmiyorum, bir türlü kalkamadım yataktan. Geçen zamanla daha da teslim olduğum aşk dört aylıktı. Büyüyordu, büyüyecekti.. Hep.
Ben, seni ancak bu kadar mutlu edebiliyorum. Bu kadarım. Hepsi bu. Eğer hala mutlu olamıyorsan başka bir şey yapamam dedim. Ben gideyim dedi. Git dedim. Son anda sarıldım "seni çok seviyorum, sağol her şey için" diyebildim. Oysa gitme demek istedim. Hatta yalvarabilirdim bile. Gitmeni istemiyorum demek istedim. Demedim. Gitti.. Bir şey demeden..
Atlas pasajının önünde beklerken koca kalabalığın içinde kayboluşunu izledim. Tıklım tıklım insan ordusu her adımında onu gözden kaybetmem için çalışıyordu. İstiklal bir olmuş, kalabığını zehir etmiş emek emek büyüttüğüm aşkı yutuyordu.. Saniyelerle. Her adımda nefesim biraz daha kesildi. Kalabalık gittikçe büyüdü. Gözlerim doldu. Uzaktan arkasını döndü, beni gördü mü bilmiyorum. Sigaram yoktu. Saatlerdir oturduğumuz yerde aşktan ve arkadaşımdan sigara içiyordum. Şimdi buna tesadüf mü derim, dilim varır mı bilmiyorum. İçinde sigara olmadığını bile bile çantamı açtım. Belki de bir şeylerle uğraşmak istedim, yüzümü yoldan ayırmak istedim, bilmiyorum. Şimdi buna tesadüf mü derim bilmiyorum ama boş sandığım paketimin içinde son bir sigara bekliyordu. Bu an için gizleniyordu. Ben bile bilmezken dakikalarımı, hiç bilmediğim yüzlerin üstüme üstüme geldiği sokakta çantamdaki son bir sigara biliyordu olacakları. Buna emindim. Bu an için oradaydı. Yaktım. Böylesi bir durumdayken dahi bunu düşündüm. Hayatın engel olunamaz hallerini, benden habersiz akıp giden bir yaşamın, yine benden habersiz gizlenen bir dal sigarasını. İçtim. Ağlamaya başladım. Yüzümü duvara çevirdim. Üzerime üzerime gelen yüzlerce insandan utandım. Belki de tanıdık birine rastlamaktan korktum. Kimseyle konuşamazdım. Şu anımı, beni bekleyen bir dal sigarayı düşünmeliydim. Sahi hayat gerçekten bizden bu kadar habersiz kendi gizlerinden fısıldarken biz hepsine boyun eğmek, teslim olmak mı zorundaydık? Öyleydi. Belki de değil. Ben yüzümü sakladım. Sigarayı söndürürken bir dilenci amca gelip "abi sigaran var mı?" dedi. Yok dedim. Her türlü kaygıdan muaf bu amcaya karşı, onun bu umursamazca; hiç tanımadığı bir insandan sigara isteyecek açıklığına karşı ben onun beni ağlarken görmesinden utandım. Yok abi dedim. İçeri girdim. Biraz sonra yan mağzadan gelen genç adam dilenci amcayı azarladı. "siktir git. görmeyeceğim seni bir daha burada" dedi. Böylesi acınası bir haldeyken ben ona acıdım. Keşke çantamda benden habersiz bir sigara daha olsaydı dedim. Belki de benden habersiz ve artık içmiş olduğum tek sigara da bana acımıştı. Ne kadar da her şeyden emin görünüyorsun oysa hayatın kendi ritminden nasıl da habersizsin diyordu. Demiştir. Tekrar dışarı çıktım. Az önce aşkın ellerimden kayan bir sabun gibi uçup gittiği caddeye uzun uzun baktım. Belki biraz ileride beni bekliyordu, belki hiç gitmemişti. Merdivene çıktım. Üşüdüm diyordum. Ama hayır bu kez teslim oldum, belki beni görür diye çıkmıştım merdivene. Görmedi. Belki de gördü ama gelmedi, gelemedi, bilmiyorum. Metroya bindim. Otobüse bindim. Yanımda oturan aşka benziyorudu, durakta bekleyen de. Sonra sigara almak için girdiğim bakkaldaki birkaç kişiden biri de. Bazısının burnu, dudakları, saçları piercingi. Bir anda farkettim ki bütün dünya ona benzemeye başlamıştı. Aşkı benden saklayan, gizleyen bu şehir bir anda aşkın kendisi olmuştu. Arkadaşımdaydım. Eve girer girmez banyoya girdim. Aynaya baktım, yüzümü yıkadım. Ona benziyordum. Her şey ve herkes ona benzemeye başlamıştı.
Onun bana aldığı kupadan su içtim bütün akşam. Arkadaşımın evinde bardak yoktu. O gün bana bir kupa almıştı. Hayatın koca bir tesadüf olduğuna inanan henüz gıdım pişmemiş, santim büyümemiş ben, dünyanın kapılarını açmaya karar verdim. Hiçbir şeye ve hiç kimseye hakim olmayacağımı, koca evrene bilhassa zamana asla vakıf olmayacağımı anladım. Sabah uyanıp okula giderken son bir sigara vardı çantamda. Yaktım, dumanla birlikte sabah ayazına karıştım...

Hiç yorum yok: