15 Temmuz 2010 Perşembe

Yabancı-lık

Yaşadığın ülkede başkası olmak, başka bir ülkede yabancı olmaktan daha zor. Sokaklarında yürüdüğün şehrinde başka levhaları farketmek, başka binaları beğenmek kadar sırdan bu ayrım. Dünya büyüdükçe hangi şehirde olursan ol ortak bir dile sahip oluyorsun. Zaman hızlandıkça dünya büyüyor. Zaman daha hızlı akmaya, günler daha çabuk geçmeye başlıyor. Bu hızın içinde de hemen herkesin kulağına aynı müzik, aynı sözcük, aynı olay takılıyor. Dünya büyürken günlerimiz küçülüyor. Hepimiz aynı şehrin yabancı sakinleri oluyoruz hızla. Dünya'nın bir parçası olmaya, hızla geçen zamana ve gündeme tutunmaya çalıştığımız bu yüzyılda yabancılaşıp başkalaşmamız en büyük çelişkimiz. Herkesin bir fikri var. Ama zaman o kadar hızlı akıyor ve öylesine hazırcı oluyoruz ki bütün fikirlerimiz televizyonda gördüklerimiz ya da sabah işe/okula giderken otobüste duyduklarımızdan ibaret oluyor. Bu sebeptendir ki fikirlerimiz yarım yamalak. Bilgi edinmeden fikir sahibi oluyoruz. Zamanın hızı bizi bilgi edinmekten alıkoyuyor. Ya da buna sığınmaktan başka şans vermiyoruz kendimize. Yarım yamalaklığımız aslında bizi başkalaştıran. Fikirler ayrıdır, bilgi tektir.
Sosyal belleğimizin hızla yinelendiği bir yüzyılın hızlı yaşamaktan ve hızla tüketmekten mükellef insanlarıyız. Böyle başkalaşıyoruz. Hızlandıkça geriye dönüp bakmaya korkuyor, bastırıyor ve neticede en olası şeyi kabul edip unutuyoruz. Kimimiz unutmuyor. Zamanı bir adım geriden takip etmek zorunda kalıyor. Öylesine hızla geçiyor ki günler, dün evet dediğimize bugün de evet demek için bir adım geride kalmak zorunda kalıyoruz. Daha geride kalanlar var, biraz daha geride kalanlar var. Tam bugünde olan tüketip unutan, hıza ayak uyduran, gündemden bazı başlıklarla sosyal hayata tabii olanlar var. Bir zaman ileride olup gelecekle ilgilenenler var. Aynı yüzyılın başka zamanlarında yaşayan insanlarıyız. Başka düşünmek bizim kaderimiz. Başka anlamak, başka yorumlamak zorunda kalıyoruz. Birbirimizi bu zorluğun içine itiyoruz. Her şeyden haberimiz var. Her şeyden haberimiz olmak zorunda olduğu için "bir şeyi bilmiyoruz". Her şeyin, değişen-gelişen farkına varmaya çalışırken, bizden bir zaman geride ya da bizden bir zaman ileride yaşayan insanların kendi kimliğimize mıhladığı süzgeçle farkına varıyoruz/varamıyoruz.
Günlerdir "Türkiye Türklerindir" yazan pankartları ve standlarıyla İstanbul'un hemen her semtinde karşıma çıkan genç insanlar var. Gelecek zamanla ilgili fikirleri var. Gelecek zamanda olmasını istedikleri şeyler var. Geçmiş zamanda olup biten, kimi büyüklerinden duydukları şeyler var. Irkçılık ve milliyetçiliğin ayrılma noktası hakkında fikirleri var. Öte yandan Türkiye'de arı ırkın kalmadığı -dünyada da hemen hemen böyle- hakkında bir fikirlerinin olup olmadığını sorguluyorum. Onları sorguluyorum ve onlardan ayrılıyorum. Onları "başka" sıfatına koyuyorum, kendimi başkalaştırıyorum.
Yabancılık düşünceyle başlar. Bir başkasından "başka" düşünüyorsak onun için el oluruz. Aynı dili konuşup aynı şeyi anlayamamak, farklı dilleri konuşup aynı şeyi anlayamamaktan daha hüzünlü. Anlamamak, anlayamamak, anlamak istememek hüzünlü. Dünyanın her yerinde toplumsal kimlik üzerine tartışmalar yapılıyor. Toplumda ötekileştirmek, sindirmek ve değiştirmek üzerine yapılan her politika her kesim tarafından eleştiriliyor. Bizim gibi farklı görüşte ve farklı algıda insanların ezici çoğunluğu belli başlı bölümlerini oluşturduğu toplumlar marjinalliğin sınırlarını yokluyor. Hepimiz başkasını, sonra kendi içimizdeki başkasını, sonra onun özündeki başkasını yaratıyoruz. Zaman hızlanmışken başkalaşanlar da başka başka zamanlarda, başka başka ayrımların sahibi oluyorlar. Hepimiz kendi içimizde sınırsız başkaya bölünüyoruz. Çağımızın hastalığı yaftalamak.
Dinler tüm güçlerini mezheplerle yıkmış, diller lehçelerle, İmparatorluklar milletlerle. Çoğalmaya başladığımız anda bitiyoruz. Kendi içimizde bölünürek çoğalmak, birbirimizi etiketleyip yabancılaştırmak kendi sonumuzu getiriyor. Tarihe sımsıkı sarılıp hala Osmanlı'nın peşinde olan da Avrupa Birliğinin ülkemize getireceği sınırsız iyilikten bahseden de aynı neticede tökezliyor. Bugünde yaşayan, al-tüket-at hayatı yaşayanlar da tökezlemeye mahkum olanlardan. türk-kürt-eşcinsel-kadın-laz-ermeni-tiyatrocu-yazar-kemalist-islamcı-ilerici-gerici-sosyalist-faşist-zengin-yoksul gibi milletlerin fertleriyiz. Hepimiz daralan dünyanın, hızla akan zamanında yolunu arayan, ararken diğer yolları kapayan çocuklarıyız.

Hiç yorum yok: